1 Mayıs 2024 Çarşamba

GODOT FOREVIR, ULAN!


Bilsen, ne acılar içindeydim. Acılaaaar… şimdi gözümde canlandılaaar… Yazamadım, çünkü sağ elimi tam 1 aydır kullanamıyorum. 1 ay. Giyinemediğim, soyunamadığım, adamakıllı ne elimi ne yüzümü ne saçımı yıkayabildiğim ne de komple yıkanabildiğim, yani bildiğin koktuğum, evde ve işte hayatın durma noktasına geldiği, neredeyse hemen her gün pansumana gittiğim 1 ay. Damardan aldıklarım şöyle dursun, 4 kutu antibiyotik bitirdiğim 1 ay.

Yemek mi yapıp yemezsin, çamaşır mı asıp ütülemezsin, bulaşık mı yıkamazsın, ya en basitinden sarı bezle bi mutfak masasını da mı silmeyeceksin?  Hangi birini yapmadan duracaksın ki? Gün geldi, şişe kapağını çevirip açabilmek, yerine göre donumu çekebilmek, kapıyı tutup kilitleyebilmek bir şükür sebebi oldu.

İçten içe beceriksiz diye küçümsediğim o sol elim, sağ elimin yokluğunda ne işler başardı ne işler!  Şükrümün arttığı 1 ay geride kaldı. Bakalım bu yeni ay nasıl olcak?

Dağlara, taşlara, nazarlara geldim! Hangi kenafir gözlünün gözünde kaldıysam, gözü çıksın! Beni bir okuyup, üfle sevabına. Dinîyyen kuvvetlidir senin. İyi değilim. Bana iyilik diler misin? 

Nasıl iyi olurum, onu da bilmiyorum. Son derece makul bir şekilde gelinen bu son, inan Şam’da kayısı. Tam istediğim gibi. Muhteşem. Krem şokola. Daha iyisi olmaz. 

Çok uzun zamandır yalvardığım Yaradan, nihayet  sesimi duymuş olmalı ki; minimum zararla çekip çıkardı beni bu içinde debelenip durduğum dipsiz kuyudan. Tam hayal ettiğim gibi oldu. Dilek kapım sonuna dek açıkmış meğer. Şu an kaybettiğim sandığım, aslında kurtulduğum. Çok iyi biliyorum bunu. 

Peki, ama ben neden hâlâ iyi değilim? Sonu olmayan bir sürgüne mahkum gibiyim. 

Samuel Beckett bile Godot’sunu beklemedi, inan benim seni beklediğim kadar. Mevsimler geldi, geçti. Yıllar geçti. Pandemi geçti, deprem geçti. Savaşlar çıktı. Tonla insan öldü. Doğabilen bebekler ise büyüdü. Yürüdü. Konuştu. Koştu. Okula başladı. Neyi beklediğimi bile tam olarak bilmeden bekleyip durdum. Sıla mı gurbet mi, adını sen koy. Şimdi, tüm renklerin solduğu bir yerdeyim. 

Türlü türlü insan,  türlü çeşit şeyi umutla bekledi, ben seni beklerken.

Kimisi iş bulmayı, sevdiğine kavuşmayı, nişanlanıp evlenmeyi, çocuk sahibi olmayı bekledi… Kimisi ise boşanıp, 2 rekat şükür namazının ardından mahalleliye lokma dağıtmayı.

Emekli olup bir sahil kasabasına taşınmayı… hastalıktan kurtulmayı, kışın geçmesini ya da borçlarını bitirmeyi. 

Güneşin çıkmasını, rüzgarın dinmesini bekleyenler. Kaçtır yazı  bekleyenler oldu. 

Askere gitmeyi, askerden dönmeyi, piyangodan para kazanmayı, okulu bitirmeyi,  işten ayrılmayı bekleyenler… Şehir hatta ülke değiştirmeyi bekleyenlerle birlikte. 

Aşık olmayı, aşıkla bir arada olmayı…

Fenerbahçe’nin şampiyon olmasını hâlâ bekleyenler vardı. İlginç. 

Ben seni beklerken, çok zaman geçti. 

Artık yoksun ve ben seni anlıyorum. Bükemediğim o mübarek elinden öpüyorum. 

Şimdi ne ben ne de sen; bırakalım Beckett düşünsün.