28 Ekim 2021 Perşembe

BU

Ekonomi rezalet. Mâlum her bir büyükelçinin 1 TL’yi temsil ettiği bir dolar kuru ile karşı karşıyayız. Canım çok sıkkın. Muz yiyen Suriyeliler ise nerden baksan trajikomik. Freni boşalmış kamyon gibiyiz. Ama… bunlardan bahsetmek için açmadım bu postu. Titanik batarken keman çalanlar gibi, böyle havadan sudan konuşmak daha güzel olur diye düşündüm. Mesela göbek açık olmayan kıyafet bulmanın gitgide zorlaşıyor olması gibi. Ya da Nurgül Yeşilçay’ın son hali de olabilir. Veya; kadınların hep sorunlu erkekleri sevdiği gerçeği. İstersen okursun. İstersen okumazsın. Bu kadar basit. Ama bence oku. 

Bugün kampüsten eve yürüdüm. Yeşil, sarı ve turuncunun belki elli çeşit farklı tonunun yayıldığı ağaçlı yollar boyunca, anladım ki iyicene sonbahar gelmiş. Vay anasınııııı. Hava sert. Rüzgârlı. Sona doğru yağmura da kalmayım mı? 

Yeni binayı hiç sevmiyorum, kendi de yüzü de soğuk. Dersim biter bitmez defolup gidiyorum bu nedenle kampüsten. Kaçarcasına. Arabaya in-bin, derse yetiş, o işi kotar, bunu hallet, oraya buraya koştur derken, kaçırıyormuşum nerdeyse bu sonbaharı bak. Bütün sürü göç etmiş de, ben tek başına kalmış göçmen bir kuş gibi. Bugün fark ettim. Yakaladım bir ucundan neyse ki. 

Eve yürürken, yol boyunca düşündüm durdum. Yıllar önce Ege’nin kampüsünde sonbaharlar nasıldı? Geçen onca sonbahardan hiç değilse bari biri gelseydi ya aklıma. Gelmedi, biliyor musun? Hatırlayamadım. Tek bir görüntü bile. Demek ki oradaki sonbaharları da kaçırmışım. Ne yazık. Kimbilir hangi incir çekirdeğini doldurmayacak, hangi eften püften dertlerim vardı. Vardı ki; başımı kaldırıp etrafıma hiç bakmamışım. Allah bilir hangi saçma şeyleri dert ediniyordum kendime. Hatırlamıyorum inan. Gençlikte zaman hiç geçmiyor, hiç de geçmeyecek sanıyorsun. Oysa zaman, nasıl da hemen geçiveren… ne çok kıymetli. Zaman, en büyük öğütücü. Bilmiyorsun tabi bunu 20’lerinde. Çünkü zaman sevenler için değil… Zaman, hasret çekenler için. 

Hangi ara hızlandı mevsimler böyle? Ne çabuk geçti yıllar,  bilmiyorum. Bu yılki öğrenciler 2003’lü. İnanamıyorum! Kendimi ilk kez yaşlanmış hissediyorum o çocuk yüzlere baktıkça -ki yaşlanmışım. Göstermesem de. Ama genç olmak başka, genç göstermek ise çok başka! 

Ha, şimdiki dertlerim de yine incir çekirdeğini doldurmayacak cinsten gördüğün gibi yine. İnan değmez. Artık bunu biliyorum. Yakaladığım sonbaharlar var artık aklımla bin yaşayayım ki! Biri de bu. Yıllar sonra hatırlayacağım. Bugünü. Yürüdüğüm bu yolu. Bu fotoğrafı çektiğim anı. 


Geçmişe gitmek için zaman makinemiz yok kabul ama, şarkılar var. 

Ne çok dinlerdim. Yıllar sonra, belki ilk kez dinliyorum. Mevsimi hatırlamıyorum…Ama sanki Fransız Kültür’den çıktım, Kıbrıs Şehitleri Caddesi’ne doğru yürüyorum. Kulaklıklarım bayram ediyor. 

Bana Fransızca’yı sevdiren şarkı. 

O zaman, sen de yol boyunca benimle birlikte dinle. 

>>> 

Noir Desir - Le vent nous portera



19 Ekim 2021 Salı

ALIŞMAK SEVMEKTEN DAHA ZOR GELİYOR


Kolay değildir bir insana alışmak. Zor ve yorucu ilk başlarda. Tanışmak. Koca bir dağ. Uzun bir yol. Anlatıp duracaksın kendini. Dinleyecek. Sonra o anlatacak, sen dinleyeceksin. Orta bir yol bulacaksın. Ortak bir dil geliştireceksin. Ortak bir geçmiş yaratmaya koyulacaksın. Ooooooo! Uğraş dur! Bir duvar inşa eder gibi. Tuğla tuğla. Emek emek. Güleceksin. Ağlayacaksın. Kızacaksın. Kırılacaksın. Küseceksin. Üzüleceksin. Barışacaksın. Eğleneceksin. Yaşanmışlıklar biriktireceksin. Hatıraların olacak. Hey yavrum hey! Eğer her şey yolunda giderse, o da epey bir zaman sonra, nihayet birbirinize hatrınız geçmeye başlayacak. Bir gönül bağı kurulacak. Bağlayacak sizi bu bağ. İşte böyle uzun ve meşakkatli bir şey alışmak. Ölme eşşeğim ölme türünden! 

Sonrası ise yokuş aşağı.. Hooop! Lunapark’ta geçen güzel bir gün gibi. Güvenli bir liman gibi. Her zaman sıcak bir yuva gibi. Sıcak bir yaz gününde soğuk bira gibi. Tatlı. Keyifli. 

Uzun bir süre anlamayabilirsiniz o kişinin hayatınızdaki yerini. Ne kadar derinden bağlandığınızı hiç fark edemeyebilirsiniz bile hatta, ta ki gittiği güne kadar. O gün sudan çıkmış balığa dönersiniz. Yokluğunda büyük bir boşluğa düşersiniz. Ona çok ihtiyacınızın olduğu bir an gelir. Çok özlersiniz.. 

E, ne alaka şimdi diyebilirsiniz. Kim bu kişi? 

Bilenler bilir; Döndü Hanım’a olan düşkünlüğümü. İlgili yazı için bkz. DÖNDÜ HANIM. Bilmeyenler ya da gidip yazıyı okumaya üşenenler içinse kısa bir not; Döndü bana temizlik işlerinde yardımcı olan hanımefendidir.  Üç yıldan fazla süredir birlikte çalışıyoruz, -daha doğrusu çalışıyorduk. Artık yollarımızı ayırdık, -daha doğrusu o ayırdı. Yaşlı annesine bakıyordu, kadın Alzeimer hastasıydı, durumu epeyce ağırlaşmış artık. Öyle olunca, Döndü süresiz/ücretsiz izne çıkmış oldu. Ve ben kalakaldım.. Öylece. Evet. Öylece. Elimi kolumu koyacak yer bile bulamadım bir süre. O derece. 

Bugün, yeni bir hanımla çalışmaya başladık; ismi Bağdat. Kolay olmadı onu bulmak, onunla buluşmak, yeni bir yola çıkmak. Nerdeyse 2 ay bekledim! Temizliğe gelen hanımlar kara borsa! Bağdat’ı ayarlamak için araya kaç tane hatırlı tanıdık koydum, inanamazsınız! Yemin ediyorum, atmadığım takla kalmadı! Onun günü bana uymadı. Benim bütçe ona gelmedi. Altınla, Euroyla yarışıyor bu piyasa. Neyse ki sonunda bi yerde buluştuk. Elektrik de önemli tabi. İlk görüşte oldu oldu, birbirini gözün tutmazsa arkası gelmiyor. Tıpkı aşk gibi. 

Bu sürede evi resmen pislik götürdü ben kendimce rötuşlar yapsam da! Bugün bu kaos nihayet bir sona eriyor. Ama ben sevinemiyorum. Kafam da kalbim de karışık.

Bağdat genç ve güzel. Ela gözlerinde Babil’in asma bahçelerini görebilirsiniz. Sözü, sohbeti tatlı. Tok gönüllü görünüyor. Yıldırım gibi de. Eline ayağına çabuk. Güvenilir de. Referansları çok sağlam yerlerden.

…ben Leyla’yı, Mecnun’u,  Ferhat’ı, Aslı’yı, Kerem’i bilmem  amaaaaa. Bağdat’ ı iki gözüm kapalı bulabiliriiiiim…

Ama yine de… Ben…

Döndü’yü çok özlüyorum. 

Evet. Biz onunla konuşmadan anlaşırdık. Gözlerimden okurdu halimi. Gözlerimin dilini bilirdi. Evin ilmini de bilirdi. Ne nerde? Neyi nasıl severim? Neye gıcık olurum? Ballerina Cif misali temizler, paklar, parlatırdı evin her yerini. Ondan çok güzel yeni ütü tüyoları ve çamaşır katlama taktikleri öğrenmiştim! En son temizlik trendlerini de en iyi o bilirdi. Ne bezi, nerde, kaç para? Hangi lekeyi ne iyi çıkarır? Bu konularda Google’dan bile çok daha becerikliydi. Geç bunları…Beni neşelendirirdi yağmurlu Pazar sabahlarında. Söylediği dertli Karadeniz türküleriyle ağlattığı da olurdu ama, olsun. Falımda hep yol/kısmet görür, beni hayata bağlardı. Müjdeli haberler cıvıldardı hep onun baktığı fincandaki kuşlar ne hikmetse. Harika rüya tabiri yapardı. Ne zaman kötü bir rüya görüp anlatsam, tersine çıkarırdı. Korkularımı alır götürürdü. Ağzı dualıydı. Hep dua ederdi bana da. Çok güzel börek yapardı. Hem de elde açma! Hamurun canına okurdu. Bildiğin hamur ana! Harika tarifler verirdi. Çok güvenirdim ona. Bazen kendimden bile çok. 

Bir insana alışmak, onunlaykenki kendinize alışmak da demek bir yerde. Birlikteyken, sizde uyandırdığı duygular, o kişiden belki de kat kat öte ve kıymetli olabilir. Sanırım sadece Döndü’yü değil, onunlaykenki halimi de özlüyorum bu yüzden. 

Şimdi ise Bağdat ile sil baştan! Offff! Gözümde büyüyor. Bu yolculuk için kendimi çok yorgun hissediyorum. Bak, bağrıyo şimdi içerden; ‘Aplaaaaaa, Arap sabunu nerdeeeee!’ diye. Bağırmak zorunda çünkü kendi telefonundan açtığı İbrahim Erkal şarkısı evdeki her türlü sesi bastırıyor! Elektrikli süpürge sesini bile! 

…. beeeen kiiimseeeyiiiii sevmeeeediiiiim seniiinn gibiiiiii…

……Sen dee beniiim gibiiiii sevmeeee sevmeeeeee…

Tabi bilmiyor henüz, bu evde biri müzik çalacaksa; o kişi benim. Ha bir de sakız! Bilmiyor ki; gıcık olurum oraya buraya çıkarıp, koyduğu o ağzındaki sakıza! Minderlerin altını da süpürmemiş zaten! Aynaları da es geçmiş! Hey Allah’ım!!! 

Acaba Döndü de beni özlüyor mudur? Düşünmeden edemiyorum. Belki de Bağdat’ın bu şarkı seçimi tesadüfi değil; bir tür telepatik işaret! Bağdat’ı kendi gibi sevmemden korkuyor Döndü belki de, içten içe. Neden olmasın? Telepatik bir bağ kurmuş olabilir şu an aramızda. Bana bu şarkıyı aslında Bağdat değil, Döndü dinletiyor olabilir bal gibi.  Olamaz mı yani?  

Ah Döndü!

Kimbiliiiir kimleeeer vaaaar şimdiiii kalbindeeeee?

Sen beniiiiii unuttuuuun çoktaaaan belkiii deee!

Ben hala yaşarıııııım eskiii günlerdeeeeee….

Her şeyde sen varsııın unutamadııııııım! 

Şu hayatta yapılabilecek en büyük hatalardan belki de birisi, alışmak. Ve bağlanmak. Bağlanmak -ki hayatı zorlaştırır. Sizi güçsüz yapar. Bağlanmak, bir zaaftır. Bağlandığınız şey kalorili bir yiyecekse, kilo alırsınız. Kilo bu, alınır verilir. Zaafınız değerli bir şeye ise, en fazla mutsuz olursunuz. Sizin olur ya da olmaz, bir şekilde yerine bir şey koyar yolunuza devam edebilirsiniz. Zaafınız bir insan ise, işte o zaman .ıçtınız! Sürünürsünüz. 

Bugün sürünüyorum. Resmen. Daha sürüneceğim de geride duruyor! Döndü’yü unutmak ve Bağdat güncellemesine alışmak hiç ama hiç kolay olmayacak. 

Alışmak gerçekten sevmekten çok daha zormuş

Selami Baba, büyüksün!



 

16 Ekim 2021 Cumartesi

AH ŞU KADINLAR!

Erkek kısmısının biz hatunlara bakış açısını mercek altına alacağım bu yazıda, e hadi, beri geliverin lö millet. Diyeceklerime kulak verin. 

Söz, erkekseniz bu post sizi kültürleyecek bi bakıma. Hatunsanız da, eğlendirecek. E, tabi ki hemcinslerimi kayırıcam. Ne sandınız? Ucu bana da dokunuyor ne de olsa! 

Ah hatunlar! 

~İltifat edersiniz yalan der, etmezseniz bırakır gider. 

(Et kardeşim sen de! Bünyeyi niye zorluyorsun? Erkeğin yanında kendini iyi hisseden kadın neden gitsin? Hor ve özensiz davranırsan terk etmek farz olur!)

~Her istediğine EVET derseniz karaktersiz… HAYIR derseniz anlayışsız olursunuz. 

(Hiçbir kadın yanında emme basma tulumba onaylama konseyi istemez. Sen nasıl istersen lafı bir zamandan sonra sinir telleri üzerinde titreşim yapar ama!)

~Çok sık ararsanız SIKILDIM der, az ararsanız İLGİSİZ der. 

(Bir kadın gerçekten seviyorsa sıkılmaz. Zaten bi erkeğe çok arama sıkıldım diyorsa o iş çoktan bitmiştir. Geçmiş olsun.) 

~İyi giyinirseniz ÇAPKIN der, dikkat etmezseniz ZEVKSİZ der. 

(Der abi! Seven insan her şeyi der :) Bunu çeviremicem şimdi. ) 

~Kıskanırsanız kötü huylu ilan edilirsiniz. Kıskanmazsanız, sevmiyor olursunuz

(Ya şöyle bi baktım da, bu erkeklerin işi gerçekten zormuş :) 

~ Bir dakika geç kalın, kıyamet kopar. O geç kalınca, ee ne var ki bunda?  der. 

(Kadın ulaşılmaz olmalı. Makyajı/ hazırlığı daha da uzatın kızlar! Beklesinler! ) 

~ Arkadaşlarınızla takılınca, onu ihmal etmiş olursunuz. O buluşunca “ bizim kızlar” olur

(Evet, öyle bi bencillik durumumuz mevcut;)

~ Bir kadına bakacak olsanız, gözleriniz oyulur. Başka adamlar ona bakınca, hayranlık olur. 

(Evet, gözler itina ile oyulur! :) 

~ Konuşursunuz, dinlemenizi ister. Konuşmazsınız, neden konuşmuyorsun?  olur

(Yahu,  biz neymişiz be! :)

~Seni seviyorum dersiniz, benden önce daha kaç kişiye söyledin bunu? der. Söylemezsin, ben değersiz miyim? der

(Zamanlama, beyler! Zamanlama çok önemli. ) 

Evet, lö okurlar. Erkekler bunları demişşşş. 

Aslında kadınlar hem çok basit hem de çok karışıktırlar. Akıl karıştıran ama hayranlık da uyandıran. Ve tüm bu kargaşasıyla hayatı tamamlayan. Biz olmasak napıcaktınız, bi düşünün. Valla, biz hatunlar için yaptığınız bu çıkarımları tembelliğinize veriyorum ben. Bir de, kendinizi yeterince ifade edemiyor olmanıza. Çünkü erkek beynindeki konuşma merkezi, kadın beynindeki muadilinden nöronca % 12 eksikmiş. Allah baba öyle istemiş, öyle yaratmış. Emir büyük yerden. Yapacak bir şey yok. 

Devam. Sevmeye. Ve şanslıysanız eğer… Sevilmeye de! Vazgeçmek yok. Pes etmek yok. Bahane yok. 

O zaman,

Dinle.

>>>>>>>>

Salman Tin- Gözlerinde bi yer


 

14 Ekim 2021 Perşembe

Yİ HA Yi


İşte yine o… Benimki. Alımlı alımlı mutfaktan göz kırpıyor. Nutella, ah canım… kış geliyor. Evet, biliyorum. E, haliyle sana olan zaafım gün geçtikçe büyüdü. Malum, bütün bi yaz ağzıma sürmedim. Ama bu da can. Yazık değil mi? Özlemişim. O yüzden ‘çek arabanı, seni yemiycem!’diyemiyorum. Çünkü senin ‘büyük konuşma kızııım, artiz misin?’diyeceğini de çok biliyorum. Bu kaçıncı. 

Nutella ile yıllardır süren savaşımızda, ateşkes imzaladık bugün. Maddeler şöyle: 

*Suyunu çıkarıp ilk günden çok yemiycem. 

*Çay kaşığı ile dalacam kavanoza. 

*Çok açken kapağını açmıycam. 

*Buzdolabında tutucam ki taş gibi olsun, kaşıklamak zor olsun. 

*Brownie yapıp üstüne bi de nutella sürmek gibi fantaziler üretmiycem. 

*”Bal yemekle ağız tatlanmaz” diyo ya bi atasözümüz, çok doğru. Onu “Nutella yemekle ağız tatlanmaz” a evirip, depresif zamanlarda neşelenmek amaçlı yemin billah ağzıma asla Nutella sürmiceem. Valla bak. 

Söz veriyorum! Çok inşallah. Çok amin.





10 Ekim 2021 Pazar

AŞK KAÇ BEDEN GİYİYORDU SAHİ?

Yahu kardeşim, benim anlayamadığım bir şey var. Feminist falan da değilim ama bazı türlü türlü denyoluklara dayanamıyorum. Bu erkek milletinin en şişkosu bile 90 60 90’lık hatun arıyo kendi aklınca. Yani düşünün özgüveni! Abim yemiş yemiş semirmiş, göbeğin etrafı Uranüs halkaları gibi halka halka ama adam kendine hiç bakmıyor! Gözleri yine mankenvari kızlarda. Zengini de çulsuzu da aynı; manken gibi hatun peşindeler. 

Bi arkadaşımın net 100 kiloluk sevgilisi geçen gün: ‘kadın dediğin ince belli ve ince ayak bilekli olmalı’ dedi! Ulan adam, sen hiç aynaya bakmaz mısın?! diyemedim tabi. Çam yarması! Arkadaşım ise güzel ve toplu birazcık. Birazdan belki biraz daha fazla. Bıngılgillerden. Ama taş çatlasa 42-44 bedendir! Aşırı değil. Öyle olunca, ne bel ne de ayak bileği oyuntusu haliyle yok, ama hoş hatun. Zavallım, ezildi büzüldü bu muhabbeti duyunca. Zaten tanıdım tanıyalı ölüm diyetinde. Denemediği yöntem, yapmadığı spor, gitmediği diyetisyen kalmadı. Sevgilisi ise 100 kilo! Evet evet! 3XL adam! Maşa’nın Koca Ayı’sını bildiniz mi? Durun, ben yardımcı olayım bir görselle. İşte burda. 

Ha işte, ondan hallice olan izbandut sevgilisine karşı ise bu yüzden sürekli mahçup: bir türlü adamın istediği inceliğe erişemiyor ya! Üstelik, bir de ha bire pohpohlayıp duruyo iri kıyım sevdiceğini:’ Göbek yakışıyo benim sevgilime! Kel ama kafası çok biçimli bi kere! Çok daha karizmatik böle’ filan diye. Tüm anaçlığıyla sevgilisini üzmemeye çalışıyor. 

Yaw, biz karı milleti gerçekten gerizekâlıyız. Ne yaşıyorsak, müstehâk vallahi! Yiyim anaçlığımızı! Yüzüne vursana sen de, ‘Acilen zayıflaman lâzım, yoksa olmaz’ diye! Onlar da anlasın, kocası zayıf hatunlara takılmasın diye spor salonunda yardıran, kilo vermeye çalışan ev hanımlarının dramını! 

Bi de bu adamların plajda oturup hatunları kesen modelleri de vardır hani: ‘Baseni var’, ‘Selüliti var, lömbür lömbür’ ya da ‘Göğüsleri çok küçük’ gibi. Yaşıyoruz bu tiplerle, kimimizin akrabası, sevgilisi, kocası, patronu, komşusu ya da arkadaşı. Kendi Michelin göbeğine bakmadan, karşısındaki hatunun her hâlükarda 90 60 90 olmasını bekleyen şuursuz bir erkek topluluğu! 

Ben öyle anaç söylemlerde bulunamayacağım size, yiğidolar. Kimse kusura bakmasın! Zirâ, ne ben ne de bir başka hemcinsim ananız değiliz,  olamayız, çünkü siz de bizim kete ya da paşa oğlumuz değilsiniz -ki ananız artık sizi daha ne diyip seviyorsa, orasını bilemem-. 

Spora gidin güzel kardeşim. Evet, bi zahmet kaldırın o koca totonuzu. Gidin ya. Her allahın günü gidin. Sabah akşam gidin. Gidin siz. Anca olur. Nedir o göbek ya, üçüzlere hamile gibi! Daha bu yaşta! Görmemiş olayım! Eritin! Tutun düdüğü, yemeyin! Göreyim bi şu six packs’lerinizi bakim! Sonra… Lazer epilasyonla maymunluktan insanlığa geçin. Ne biliimm. Saç ektirin. Sarkan memelerinizi aldırın. Bakın kendinize. Sonra gelip ahkâm kesin  ‘Hatun dediğin şöyle olcak, böyle olcak’ diye! Yeter hemcinslerimi üzüp, ağlattığınız, özgüvenlerini yıktığınız! Bu postta üzülme sırası sizde! Eee, ektiğinizi biçmek hakkınız tabi. Üzersen, üzülürsün hacııı! Hakkınızı teslim ediyorum işte! Adalet dağıttığım bir başka gün daha! 

Oh be, rahatladım! 

Ve son olarak, 90 60 90 güzellik algısını hem biz kadınlara hem de özellikle erkeklere tekrar tekrar sorgulatan H&M’e ve birbirinden güzel ve normal kadın mankenlerine teşekkürlerimle!!! 





COMMENT uyarısı

1. Bu yazı geyiğine yazılmıştır. Durumdan vazife çıkarıp gerilmeyin, beni de yorumlarınızla germeyin, pliiiis. 

2. Kendinizi olduğunuz gibi sevin. 

3. Sizi olduğunuz gibi sevenleri SEVİN, sevmeyenleri bi zahmet SEVMEYİN. Ezik misiniz siz?! 

4. Herkes kendine özgü bir şekilde GÜZELdir. Net. Nokta. 


1 Ekim 2021 Cuma

Z BEBELERİ

Çok enteresan bir nesil geliyor: Z kuşağı. Enteresan, çünkü akademik olarak başarılı olanları bile, hayattan bihaber. Genel kültürden yoksun. Alanı dışında nerdeyse hiç okumayan, izlemeyen, düşünmeyen, sorgulamayan, araştırmayan, bilmeyen bir nesil. Her şeyi hafife alan, özgüven patlaması yaşayan bir nesil. Kolaycı bir nesil. Hazırcı bir nesil. Umursamayan, maksimum gevşek bir nesil. Müzik zevki olmayan bir nesil. İri bir nesil, GDO’lu besinler sağolsun!  İletişimsiz ve eylemsiz bir nesil. Marka düşkünü bir nesil. Yani özünde: benim de bir üyesi olduğum Y nesline hiç benzemeyen, hatta nerdeyse taban tabana zıt, yer yer insanı hayretlere düşüren bir nesil. Ha, genelleme yapmak elbette çok doğru değil. İllâ ki sürüden ayrılanlar, şahsına münhasırlar vardır. Ancaaaak; genel düşüncem bu yönde. Böyle hissettiğim için şimdi ben yaşlanmış mı oluyorum yani? 

Peki buraya nerden geldim?

Kim milyoner olmak ister?’ yarışmasını izliyordum. Çok cicimen bir kız yarışmacı çıktı;  İzmirli, Cerrahpaşa Tıp 3. sınıf öğrencisi bşr Z bebesi. Hem hukuğa ilgi duyduğu için, hem de bir vatandaş olarak haklarını bilmek için açıktan/uzaktan Adalet de okuyormuş yine aynı üniversitede. Takdire şayan. Bitince, belki dikey geçişle Hukuk da okumayı düşünüyormuş tıpın yanında. Bravo. Ayrıca, lisede lisanslı hentbol oynamış, matematik olimpiyatlarında dünya 3.lüğü ve bir kimya çalıştayında Türkiye 2. liği kazanmış, iyi derecede piyano çalan, pırıl pırıl bir kız. Anlattı da anlattı. Yaşından büyük başarılar elde etmiş, on parmağında on marifet bir Z kuşağı temsilcisi. Gördüklerim arasında belki de en tatlılarından biri. 

Derken, yarışma başladı. Çok umutluydum kendisinden. Hele de ilk sorularda.  

Cevapladığı 1. soru: 

Elma dersem çık, armut dersem ……. . ( çıkma) Doğru bildi. Umut vaad ediyor :)

2. soru sinemadan geldi:

Devasa martıların ve kargaların insanları kovaladığı korku filmi, hangi Alfred Hitchcock filmidir? 

Cevap: Kuşlar. (Telefonla joker hakkını kullandı.) Telefondaki yakını doğru bildi hele şükür. Belli ki, belli ki neee! Şıklar o kadar kel alaka ki! Bu kült filmi hiç duymamış bile olsan (nasıl duymazsın o ayrı konu da!) sırf şıklardan eleyerek bulursun! Martı+Karga =Kuş Çeldiriciler: Ejderhalar, Yaratıklar, Martılar. 

3. soru balıklarla ilgiliydi. Aynalı türü de bulunan balık türü hangisidir? ( Seyirci jokeri kullandı, sonuçlar birbirine çok yakın çıkınca % 50 joker hakkını da kullandı ve nihayet doğru cevabı buldu: Sazan! (Aynalı sazan gibi atlamak deyimini belli ki hiç duymamıştı.) Çeldiriciler: Hamsi, alabalık, uskumru. İki seçenek arasında kalan seyircilere ne demeli peki?  Şaka mısınız oğlum siz? 

4. soru ise vasıtalarla ilgiliydi. Filika hangi araçta bulunur? 

Hiç tereddüt etmeden, direkt metrobüs dedi ve bu yanlış cevapla yarışmadan çaaat diye elendi. Doğru cevap elbette ki gemi olacaktı. Bu arada diğer çeldiriciler uçak ve otobüstü. Yani, ikisi de birbirinden çelmeyen. 

OMG!!! Filika, bir tür sandaldı. Belli ki daha önce hiç duymamıştı. Tarihteki ünlü Titanik kazasıyla ilgili de bir şey okumamıştı demek ki, bilmiyordu. Bari, hiç değilse 12 oskarlı Titanik filmini izlemiş olsaydı. Oskarları hatrına. İzleseydi, gemideki filikalar sayesinde bu trajik kazanın ardından sayıları az da olsa hayatta kalanlardan ve mucizevi kurtuluş hikâyelerinden haberdar olabilirdi. Ayrıca, belli ki İstanbul’da yaşamasına/üniversite okuyor olmasına rağmen daha önce hiç metrobüs görmemişti ve ilginç bir şekilde hiç metrobüse binmemişti. Hayret! 

Ha, diyeceksin ki şimdi lö okur, heyecan faktörü var. Az insaf, az empati. Hakkın var. Doğru. Evet. Ama belki de hiçbirinizin tanımadığı kadar Z nesli kişisi tanıyorumdur ve yine hiçbirinizin olmadığı kadar Z kuşağı insanı ile içli dışlıyımdır. Empatinin tillahı bendedir belki, destekli konuşuyorumdur! 

Ha, yine diyebilirsin ki; Ey Y kuşağı kişisi Çaylak Yazar!!! Z çocukları sizin kuşaktan daha özgür. Daha bağımsız. Daha birey. Sırf kıskandığın için .ok atıyorsun. Olabilir. Diyebilirsiniz. Herkes her şeyi diyor. Ben de cevaben derim ki: Komik misiniz oolum siz? Hadi ordan! Aslında zaman olarak aramızda çok büyük bir fark yok. Ama bana yine de çok uzak geliyorlar. 

Ha, ya da diyebilirsin ki: Yaw Çaylak, burçlar yetmedi bi de şimdi başımıza bu kuşaklar mı çıktı? Boş ver. İnsanları sınıflandırma. 

Hayır efendim! Biz de genç olduk ama bunlar baya baya gerizekâlı. 

ŞAKA ŞAKA. 

Her kuşak, kendinden bir sonra gelen kuşağı beğenmez. Kural gibi bir şeydir bu. Binlerce yıllık Sümer Tabletleri’nde bile gençlerin gevşekliğinden, saygısızlığından bahsediliyor. 

İşte, tam olarak ‘gençler bilebilse, yaşlılar yapabilse’lik bi post oldu. 

Sizi seviyorum Z bebeleri, her şeye rağmen! Sakın bana bozulup gücenmeyin. Olanı söylüyorum. E, madem dostuz acı konuşmak hakkım, hem de allahına kadar. 

Tımam mı kankaaaaa! 

Gömdükçe gömdüm.  Azıcık da hakkınızı vereyim bari, değil mi? Şimdiiiii…En takdir ettiğim özelliğiniz hayır demeyi çok iyi biliyor olmanız. Hayır’ı bir tokat gibi vuruyorsunuz her defasında! Çotaaaaaaaa! Şaşırıyorum. İstemediğiniz bir şeyi pat diye söyleyebiliyorsunuz. Ve çok eminsiniz istemediğinizden. İkna olmuyorsunuz. Vallahi bravo! Helâl size! 

Onca yılı hayır diyemeyerek, aman o kırılmasın, aman bu üzülmesin diye diye hebâ etmiş bizim nesil. Yazık. Meğerse bu kadar kolaymış işte. 

Bu posttan Y kuşağı lö okurların çıkarması gereken ders

Sürekli gönül yapmaya çalışınca, kıymetin olmuyormuş. Bazı kavgalar çıkmalı, bazı kalpler kırılmalı, ve bazı insanlar kaybedilmeliymiş. Zamanı geldiğinde. Hiç uzatmadan. 

NOT:  Z nesli için nacizane bir abla tavsiyesi: Daha az video, daha az gamer, daha az youtuber; daha çok kitap, daha çok makale, daha çok ve çeşitli film ve müzik.  Hadi göreyim sizi! Arayı kapatın.