N’aber?
Olmaz. Önce ben sordum. Beni çok merak ettin demek. Vaayyy! Yalanın batsın. Nerdeyse inancam. He hee. Ben de sana karşı boş değilim işin tuhafı. Seni düşünmek, seni düşünüp mutlu olmak, sana yeni lakaplar bulmak hoşuma gidiyor.
Blogcan.
Lö blög.
Bilög.
Eine Blög.
Bilog.
Bülog.
Blogiringen.
Sana taktığım bu lâkapları hacılamasınlar diye, notere gidip isim hakkı almayı bile düşünüyorum inan.
Çok garip be biloog.
Sanki zaman durdu. Bütün o parlak renkler birden soldu. Kuşlar uzaklara uçtu. Müzikler sustu. Yemekler lezzetsizleşti. Öyle bir hal.
Hayatım bir anda öyle boş bir hale geldi ki, ben kimim, ne için yaşıyorum, amacım ne gibi bir takım varoluşsal sorular içinde debelenirken buluyorum kendimi zaman zaman. Boşlukta yürüyorum sanki.
Yürümek hep iyi gelirdi bana halbuki. Ama artık iyi gelmiyor. Ne alaka bilmiyorum, beynim fazla mesai yapıyor yürüyünce. Bi noktadan sonra da devrelerin yanması kaçınılmaz oluyor. Düşün düşün, sonrası malum.
Buzdan sanılır bazı kalpler. Bilmek istemezler, ama buz da kırılır. Sonra erir, ve yok olur. Hangisi sebep, hangisi sonuç, bilemezsin bazen. Kaçabilirsin belki, ama saklanamazsın her zaman. Evrende asla kesişmeyecek paralel doğrular vardır. Bir de tüm ihtimalleri bir bir yok eden gerçekler. Gökten haşa Allah inse, olmaz dese, yine de inanmak istemezsin. Gözlerinle görmen gerekir bazen. Bazen seni, kendi silahlarınla vuran birileri çıkar karşına. Yenilmezsin, ama yenemezsin de. Zaten önemli olan katılmaktı demekten başka bir şey gelmez elinden. Der, ve yoluna devam edersin. Bu da bir tür yenilgi değil midir? Aldık, kabul ettik.
Eyvallah.
İnsan, kaybettiğinde evine dönmek ister. Benim evim ise artık başkasının evi. Dönemiyorum.
Ne diyordum? Haaa.
Günler ne kadar da hızlı geçiyoooo, diğğğ mi bülog? % 50’ye varan indirimlerin zamanı çoktaaaan gelmiş bile. AVM’lerden sıtkımı sıyıralı epey oldu. Ama SMS’ler yakamı bir türlü bırakmak bilmiyor. Ne de olsa, sadece hatırlı değil, yağlı bir müşteriy(d)im.
Tüketim toplumunun alışverişi azdırma tekniklerinden başlıcası bu yüzde elliye varan lafı yeminle!
Girer bakarsın, o yüzde elliye varan bir kaç ürün ya vardır ya da yok. Ama hepimiz, bilhassa dişi camiası, bu çarkın yolcuları olduğumuz için bu azdırma tekniğinin albenisine yenik düşeriz.
Her ay kredi kartı ayrıntısını karşımıza alıp kendi kendimize, önümüzdeki ay bişe almıycam diye sözler veririz. Ama o çok sevdiğimiz dükkanın o camında yazan %50 yazısını bi kere es geçeriz, hadi iki kere es geçeriz… Ama diğer hafta camda % 70 yazınca, hepimiz adeta birer Amazon oluruz! Allah Allah nidalarıyla dalarız mağazaya, kapanın elinde kalan, tek renk/ tek beden o son ürünleri bir bir doldururuz alış veriş sepetine!
Kendimize verdiğimiz o sözler falan, hepsi hoooop uçar gider! Bu ayakkabıları görünce mesela, skinny jeanlerle süper olur bunlar! denip yola devam edilir. Hiç şaşmaz. Zaafım var kuzum, napiiim?
Da-ya-na-ma-dım.
Üstelik daha sadece % 30’da. Ama daha şimdiden tek numara kalmış! Al-dım git-ti! İade edip etmemek arasında hâlâ gidip geliyorum. Tipik ben.
Çok yorgun olunca dinliyorum onu. Tıpkı bu postta olduğu gibi, ha bire değişen duygu durumuma en iyi onun müziği geliyor bugünlerde. Duyguların insanı. Ne zaman dinlesem Nirvana’ya ulaşıyorum! Eserleri büyük acılarla beslenmiş olsa da, insanlığı notalarla tedavi eden kutsal bir aziz bence kendisi. Dehası ise arşta. Mozart getir götürünü yapar, Bach diz çöker tövbe çeker, Vivaldi sen bi uzak dur bu tartışmadan kardeşim. Günümüzün autotune’lu saçma şarkılarına değinmeyeceğim bile.
Pişmanlıklar, alışkanlıklar, yarım kalanlar ve unutulanlar. Sevmediğin halde yapmak zorunda oldukların. Ve aslında yapmak istediklerin. Sonsuz bir keder. Sonra tüm şelaleler senin için akar. Sonra tüm yıldızlar senin için aydınlatır geceyi. Bilirsin, güneş doğacaktır yine sabah. Nasıl yan yana geldi tüm bu notalar?
Hayatı boyunca hem hiç sevilmeyip, hem de çok sevilmeyi başarmış bir zât-ı muhterem kendisi.
Belki hissediyordur onu ne çok sevdiğimi. Bu ara kendisine çok düşüp, onu ne çok dinlediğimi. Ve bana çok iyi geldiğini.
Çok teşekkür ederim.
Bir gün anavatanın Rusya’da, bunun canlı ve en güzel performanslarından birini izlemek en büyük hayallerimden biri.
O zaman,
Dinle, ey lö yolcu!
>>>>>>>>
Tchaikovsky-Swan Lake