19 Ekim 2020 Pazartesi

KARTAL


Artık güneşli son günlerdeyiz. Öyle olunca, bu aralar dersim biter bitmez kendimi yollara vurup, kır-dağ-bayır geziyorum. Bu sırada, playlistimde çalan şarkıları bir görseniz, içiniz kan ağlar. Bunalımdan bunalıma sürüklendiğimi düşünüp, benim için endişelenebilirsiniz. Haksız da sayılmazsınız hani. Aslında bunlar benim iyi günlerim. Yaz başına göre çok daha iyiyim hem de. Güneş iyi geldi kuşkusuz. O bana hep iyi gelir. Gerçi, hangimize gelmez ki? Hoş, dinlediğim şarkıları duysanız, ‘Nasıl yani, bu iyi gelmiş hâlin mi?’ diyerek bana acıyabilirsiniz. Ben de muhtemelen ‘Bundan iyisi şimdilik olmaz. Malzeme bu, çok şükür.’ derim. Sado-mazo bi hallerdeyim

Dün güzel mi güzel, güneşli bir gündü ve ders biter bitmez ben yine soluğu kırlarda aldım. Akşama doğru hava bulutlanıp bozsa da, neredeyse tüm gün masmavi bir gökyüzü vardı. Bu mevsimde bir nimet, yeminle! Sonra bir baktım, başımın üstünde alıcı kuşlar dönüp duruyor. Dikkatli bakınca, kartal olduklarını fark ettim. Amanın! Elbette ki epeyce bir tırstım! Gözündeki çift retina sayesinde, avını 3000 metre uzaklıktan dâhi çok net görebilen, avına pike yaptığı an uçuş hızı saatte 400 kilometreye kadar çıkabilen, avladığı o koca koca ceylanları bile gagasıyla kavrayıp, yine kilometrelerce uzaktaki yuvasına kadar taşıyabilen, hakkaten HAYVAN gibi bir hayvandı kendisi! Onca Nat Geo Wild belgeselini adeta bugün, bu an için izlemiş gibiydim! Tırsmayıp ne yapacaktım ki? Allahtan bisikletli değildim, hemen arabaya bindim! Yetmezmiş gibi bir de kapıları da kilitledim! 

Kartallar uzun uzun uçtular, ben de izledim onları. Uzun uzun. Öyle güzellerdi ki. Tabi uzaktan! Koca bir yaz, o kadar dağ bayır arşınladım, bir tanesiyle bile rastlaşmadık da, peki niye ille de bugün çıkmışlardı karşıma? Böyle abuk şeyleri düşünmekte üstüme yoktur. Geleneği bozmadım yine, düşündüm. Sonunda, onlarla olan bu karşılaşmamı ilâhi bir işaret olarak kabul etmeye karar verdim. Kuşkusuz, bana bir şeyler anlatmak istiyorlardı.

Kartal, kuş türleri içinde en uzun yaşayanıdır. Öyle ki, 70 yıl kadar yaşayan kartallar vardır. Övünmek gibi olmasın, yine Nat Geo Wild’de izlediğim onlarca belgeselden yadigâr kalan bir bilgidir bu bana. Bir işe yaradı sonunda! 40 yaş, bir dönüm noktasıdır kartal için. Çünkü 40’a vardığında pençeleri sertleşir ve esnekliğini yitirir. O nedenle artık avlarını tutup kavrayamaz hâle gelir. Gagası uzar ve göğsüne doğru kıvrılır. Kanatları da yaşlanır ve ağırlaşır. Tüyleri ise kartlaşıp, kalınlaşır. Uçmak artık onun için çok zor, sonunda da imkânsız bir hâl almaya başlar.  

Durum böyle olunca, kartal ciddi bir karar vermek zorundadır. Ya ölümü seçecektir, zamana yenilmeye mâhkum tipik bir ölümlü olarak... ya da ‘yeniden doğuş’un o acılı ve zorlu sürecine katlanacaktır. Bir bu yaşadığı kadar daha yaşayabilmek için. Dişe diş, kana kan! 

Bu yeniden doğma süreci aşağı yukarı 5 ay sürecektir. Eğer bu yönde karar verirse, kartal yüksekçe bir dağın tepesine uçar ve orada, uçmadan sabit durabileceği güvenli bir kayalıkta kendine yeni bir yuva yapar. Orada, gagasını kayaya sertçe vura vura, inatla, yerinden söker. Sonunda gaga düşer ve devamında bir süre yeni gagasının çıkmasını bekler. Sabırla. Gagası çıktıktan sonra, bu kez bu yeni gagasıyla pençelerini yerinden söker, çıkartır. Yeni pençeleri çıkınca da, sıra eski ve kartlaşmış tüylerini yeni pençeleriyle yolmaya gelir. Tek tek. Devamında yeni tüylerinin çıkmasıyla tamamlanan bu yaklaşık 150 günlük ağrılı süreçle, kartal kendine 20 yıl veya daha uzun süreli bir yaşam sağlayan, o meşhur yeniden doğuş uçuşunu yapmaya hazır hale gelir. 

Kendi yaşamımızda da bazen bir yeniden doğuş süreci yaşamak zorunda kalabiliriz. Zafer uçuşuna çıkabilmek için bize acı veren eski alışkanlıklarımızı, bizi üzen insanları, mutsuz hatıraları, hayatımızdan çalan olumsuzlukları arkamızda bırakmamız gerekir. 

Ancak geçmişin artık gereksiz, şimdilerde yük olan safrasından kurtulduğumuzda, yeniden doğuşumuzun getireceği yeni deneyimlere, yeni insanlara ve yeni hatıralara kavuşabiliriz. Onlardan yararlanıp, yeniden doğabiliriz. Yeniden varolabiliriz. 


Hayvanları insanlardan ayıran en temel özellik, düşünmemelerinden kaynaklanan içgüdüsel olarak karar verme ve bu kararı hemen uygulayabilme yetileridir. Biz insanların ise duyguları var... Bizi düşüncelere salan. Düşündükçe de karar vermekte zorlanıyoruz.Ve sonunda kararsızlığı seçiyoruz. En kötüsü. Oysa bazı kararlarımız acı verse de, bize her zaman ‘yeniden doğuş’u müjdeleyebilir. 

İşte bugün, gördüğüm bu kartallar BENCE yeniden doğuş uçuşlarını yapıp, zaferlerini kutluyorlardı. Her şeye yeniden başlayabilmenin mümkün olduğunu BANA duyurmak istercesine... Onca zamandır değil de, tam da bugünü beklemişlerdi özellikle, başımın üstünde dönüp durmak için. Çünkü yeterince durup, beklemiştim. Artık zamanıydı. Hazırdım, bazı şeyleri arkamda bırakmaya. Bırakmalıydım. Öyle ya da böyle. İyi ya da kötü... Bir dönüm noktasına gelmiştim artık. Yol bitmişti. Yani en azından kartallar öyle düşünüyorlardı, ben henüz ne düşüneceğimi tam olarak bilemesem de.

‘Haydi!’ dediler bana. El vermek istercesine. 

Bir anın doğması için bir önceki anın ölmesi gerekir. Yeni bir  ‘sen’için eski sen’in kuruyup solması gerektiği gibi.’

Ben bu aydınlanmayı yaşarken, her nasıl olduysa, yıldırım gibi, birden, yanımdan uçup gidivermesinler mi?! Belki de saatte 120 kilometre hızla! Hem de çok yüksekten. Bir varmış, bir yokmuş gibi.. Yine izlediğim Nat Geo Wild belgeselleri sağolsun. Kartallar gittikten bir süre sonra, hava birden bir karıştı, pir karıştı! Öyle bir yağmur indi ki, sormayın! Nuh’un tufanı sanırsın mübârek! Allahtan araba vardı yoksa donuma kadar ıslanacaktım! Muhtemelen yağmurun geldiğini hissedip kaçmıştı kartallar da. Öyle zeki hayvanlar!

Playlistimde ise tam o dakikalarda işte bu çalıyordu. Gökyüzü  ise o güzelim maviden, grinin elli tonuna dönüşmüştü. 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder