28 Mart 2021 Pazar

KAHROLSUN BAZI ŞEYLER!


Hello. 

Was masht du? 

I’m fine and you? 

Yorgunum. Ama yorgun olmam değişik muhabbetlere burnumu sokmayacağım anlamına gelmez. Yani, ‘dilim damağım kurudu ama parmaklarım hâlâ kanlı canlı’nın ispatı bir post olacak bu! Hazırlan sevgili okur! 

Son zamanlarda o kadar çok bilim kurgu/polisiye okudum, öyle bir uçtum ki, o kadar çok öldürmek istediğim insan vardı ki, ya okumayı bırakacaktım ya da seri katil olacaktım. Ben de dedim ki, biraz klâsik okuyayım, içim değişsin. Huzur bulayım.

Karnın açsa, ve ekonomik olarak diplerdeysen dünyanın en anlamsız alanına dönüşen, karnı tok sırtı pek, gerçek bir zengin uğraşı gibi gelirdi bana hep Felsefe.

Çünkü, Felsefe dediğin, laf cambazlığıydı, başka bir şey değil. 

Ama ARTIK öyle DÜŞÜNMÜYORUM! 

Çünkü anladım ki kötü filozof yok, az votka var. 

ŞAKA ŞAKA. 

Çünkü herhangi bir filozofu değil, Epiktetos okumaya başladım. 

Ya da belki sadece ondan da değil. 

Her şeyi yeniden düşünüp, yeniden yorumlamam gereken bir zaman dilimindeyim şu an. 

Bilemiyorum. 

Doğruya ulaşmak için, akıl yürütmem gereken bir an. Zihnen güçlü olmam gereken bir zaman. Yine yollardayım. Sorular, cevaplardan daha önemli. Belki yeni bir kaçış kapısı. Huzur bulmak için. Kişisel gelişimden çok daha fazlası. Uçurumun kıyısında, dinlendiren. Akıl sağlığımı koruyabilmemin, şimdilik tek yolu. 

Dönüp dolaşıp geldiğim, ‘ya bu Instagram olmasaydı, insanlar hayatlarını nasıl devam ettirecekti?’ isimli fiks geyiğim, birinci sıradaki yerini artık başka sorulara bıraktı yani senin anlayacağın.

Sanırım Instagram’a dönmem, bana pek iyi gelmedi. Son bir haftada, bu gözler neler gördü neler! 

Beni az çok tanıdın sevgili okur, bunca zamanlık hukukumuz var. Geyik muhabbetini severim, biliyorsun! Ama çok geyik bir post olmayacak bu, söz veriyorum. Yani, elimden geleni yapacağım. 

Otur kalk, otur kalk lö dünya! Tepinip dursam da, ikâmet kağıdımda hep dünya yazacak. Muhtar ve aza tayfası orda, gidin sorun. Bildiğin dünyalıyız. Acı ve sevinçleriyle. 

Benim gibi tepinenleri de düşünen birkaç bilim adamı ve madamı sağolsun, Mars’a yerleşecek gönüllüler arıyorlarmış.  Bunu öğrenince daha bi kara kara düşünmeye başladım. Kapıyı çalıp sorsalar, ‘Efendim, talihli siz oldunuz. Pılınızı pırtınızı toplayın, hadi gidiyoruz’ diye... Gidebilecek miydim? Kaç bavul alabilirdim? Tulum peyniri? Burnum tıkanır ve bademciklerim şişerse diye yanıma Vicks almalı mıydım mesela? Ya buraları özlersem? Bilet, tek mi yoksa çift yön müydü? 

Siz görmeyeli, ben iyicene kafayı yedim. Eneeee!  

Tıpkı Epiktetos gibi, ben de her zaman Yaradan’a inandım. Hâlâ da inanıyorum. Ama biz insanların uğraştığı şeylerle uğraştığını pek düşünmüyorum. 

Tökezlediğim anlarda, Yaradan’ın bana bir şey söylemek istediğinde, bunu bir insana söylettiğine de pek çok kez tanık oldum. Özellikle, hayatımızın bir döneminde mutlaka kendimize hep sorduğumuz o soru vardır ya hani; benim de kendime sorduğum o soru, zor zamanlarda; gitmeli miyim, kalmalı mıyım?

Her ilişki sonsuza dek sürmek zorunda değildi. Bazı ilişkiler, gelir, öğretir, giderdi. Bizi üzen şey çoğu zaman olanlar değildi, onlara yüklediğimiz anlamlardı aslındaO yüzden bazen gitmek en iyisiydi. Yüklediğimiz anlamların altında kaldığımız zamanlarda, gitmeliydik. 

Ah ahh, çıldırmış bu Epiktetos adam. Kendi çıldırmakla kalsa iyi. Peki benden ne istiyor? İllâ iki duble içmeden bırakmam diyor. 

Çünkü, gitme vakti gelip de gitmediğimiz her yerde, iliklerimize kadar hissederdik o değersizlik hissini.

Giden değil, kalan taraf  da olabilirdik bazen. Hayat bu. Öyle zamanlarda, o çok sevdiğimiz ama geri döndüremediğimiz kişiler, her hatırladığımızda tekrar tekrar terk ederdi bizi. İster arkadaş olsun, ister akraba ya da sevgili. 

İşte, geride kalansak, aslında kaybedecek bir şey yoktu. Biz ‘o şeyi kaybettim’ demeyi bırakıp, onun yerine ‘o şey geldiği yere geri döndü’ dediğimizde başlıyordu huzur. Gün geliyordu, karganın bile uğur getirdiği oluyordu. İyiye yormak, iyilik getiriyordu. Olumlamak yaşamın asıl özü, asıl gayesi olmalıydı. 

Ruhumun G noktasını hedef kitle tayin eden bu laflarının benim karaciğerimden istediği nedir, ey Epiktetos efendi?

Dışarıdan gelecek bir yardım yoktu. Aradığımız derman içimizdeydi. İrademizde. Kendimize güvenip, iyiyi istemeliydik. Kendimize ne kıymet biçiyorsak, pahamız oydu. 

Kendimizle konuşmalıydık zaman zaman. Çünkü kendimize söyleyeceğimiz ya da soracağımız çok şey vardı.

Kader, eninde sonunda günahlarımızın bedelini önümüze koyardı. Görünen ya da görünmeyen zaman içinde, hepimiz, günahlarımızın bedelini öderdik. 

Karaciğer, omurgalı ve bazı diğer hayvanlar için hayati bir organdır Epiktetos beyefendi! Aklında bulunsun! Bir daha öyle yaz! Hick! 

Bazı şeyler seçimdi. Ama çoğu şey kontrolümüz dışındaydı. Kaderin elbette bir bildiği vardı. Hayat, zar oynamak gibiydi. Bahtımıza ne çıkarsa. Ancak önemli olan, zarlar dağıtıldıktan sonra bahtımıza çıkanla ne yapacağımızdı. Kim olduğumuzu belirleyen tercihlerimizdi hiç kuşkusuz. Seçimlerimiz güzelse, biz de güzel olurduk. Her ne kadar, zamanı durdurmak istediğimiz başka yer, kişi ve an’lara ait olsak da. 

Mutluluk gidilen yolun üzerindeydi, asla sonunda değil. Bugündü, yarın değil. Akıllıysak, sahip olmadığımız şeyler için üzülmezdik. Sahip olduğumuz şeylerin ise değerini bilirdik, sevinirdik. Çünkü, bize ait olmayan şeyleri ararken, bizzat bize ait olan şeyleri kaybederdik. 

Yaww, Epiktetos dayı! Yapma, etme! Basma artık bamtelime! Allah’ına kurban gardaaş, de git yoluna! Yalvarıyorum! 

Güneşin, Ay’ın, yıldızların, yerin ve denizlerin tadını çıkaran kişiysek, ne yalnızdık ne de çaresiz. 

Annemizin gülüşünü görüyorsak, hayat hâlâ güzeldi. 

Çünkü; bir cesedi sırtlamış ufacık birer ruhtuk hepimiz. 

Ölümlüydük. Ölüm daima gözlerimizin önünde olmalıydı. O zaman asla adi endişelere düşmez, hiç bir şeyi fazla hırsla arzu etmezdik. 

Hepsi buydu. Hepsi bu. 

Tamam tamam, fazlasıyla felsefi & duygusal olan bu Pazar konseptinden artık çıkmanın zamanı geldi, sevgili okur! Haklısın, fazla uzattım! Tıraşı kesip, sadede geliyorum. 

Epiktetos Baba, 

Büyük adamsın! M.Ö. 50-130 yılları arasında yaşamışsın. Nasıl biriydin acaba? Nasıl böylesi sohbeti güzel, sorgusu güzel, kalbi güzel olabildin? Hiç hayatında kavga ettin mi? Başarısız olduğun zamanlarda bunu nasıl kabullendin? Düştüğünde, nasıl yeniden ayağa kalktın? Aşık olduğunda ne yaptın? Matbaa yok, internet yok. Kendini nasıl böyle geliştirdin? Sana saygım sonsuz. Gerçek bir bilgesin. Nasıl acılar yaşadın ki, acıyı böylesine yüceltip, acınla mutlu olabildin? 

Günümüzden 2000 yıl önce yaşamana rağmen, benim hayatıma nasıl böyle dokunabilip, yoluma ışık olabiliyorsun? Bu kadar şeyi nasıl bilebiliyorsun? Keşke seninle aynı zamanda yaşayıp, tanışmış olsaydım. 

Ama hiç değilse, o sonbaharda Atina’da, geç de olsa hatıralarınla tanışabilmiştim. Bu da bana teselli olsun. 

İyi ki geçmişsin dünyadan, Epiktetos

Lycabettus Tepesi, 2019. 







10 yorum:

  1. Lise zamanlarında felsefe dersini çok severdim. O zamanlar oldukça fazla felsefi türünde eser okumuştum. Son zamanlar okumaya çok vaktim olmadı. En son okuduğum Farabi'den ' Var mısın ki yok olmaktan korkuyorsun¿'. Çok sağlam kafayla okumak gerekir çünkü çok derinlikli bir kitap. İki üç kere okudum tam anlamıyla anlayabilmek için.
    Bugünkü felsefi postun şerefine ben de Farabi'den kısa bir alıntı aktarayım;
    'İnsanlar birbirini sevmekle mükelleftir. Sevgisizlik tüm kötülüklerin temelidir. '

    Keyifli pazarlar 💐🌈

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Valla ne yalan söyleyeyim bende başlarda sevmezdim felsefeyi, sıkılırdım. Ama hocamız o kadar güzel anlatırdı ki dersin nasıl bittiğini anlamazdım. Onun sayesinde sevdim yani. İyi öğretmenler öğrencilerin şansıdır. Siz öğretmenler iyi ki varsınız. ❤️

      Sen de kal sağlıcakla!

      Sil
  2. Bütün iyi kitapların sonunda
    Bütün gündüzlerin
    Bütün gecelerin sonunda
    Meltemi senden esen
    Soluğu sende olan
    Yeni bir başlangıç vardır

    Bu da Edip Usta’dan gelsin senin ve tüm okuyucuların için Çaylak Yazar.O da az değildir hani :)

    Sevgilerimle
    🌹

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne güzelmiş Explorer, bilmiyordum bu şiirini. Eline sağlık, çok zarifsin!

      Her şeye yeniden başlamak mümkün, yeter ki isteyelim.

      Çok teşekkür ederim
      Sevgiler 💐

      Sil
  3. Tanıştığın insanlarla rastgele bi şekilde tanısmiyorsun hayatta tanıştığın her insanın sana denk gelmesinin bir amacı var hic okumayıp simdi epiktetos okuman da öyle benim bu postu su an okuyor olmam da hic bise tesadüf degil hayatta bu da benim felsefem belki bi gün tanışırız

    Eline sağlık keyifle okudum kikirdadigim yerler de oldu :> değişik bir tarzın var çok seviyorum blogunu

    Hoscakal

    YanıtlaSil
  4. Varya yazılar harika sanki tanıdık birinin cümleleri.

    YanıtlaSil
  5. Ne guzel ne ozel bir post bu boyle

    Yeni bir baslangic icin yeni bir ulkeye yeni bir sehre yeni bir eve yeni bir insana ihtiyacimiz yok her yeni şey dusuncede baslayip gerceklesiyor iste ve karar ver bugun yeni hayatinin basladigi ilk gun olsun

    🌹🌹🌹

    YanıtlaSil
  6. Sen ve senin güzel yazilarin...

    YanıtlaSil
  7. Görenler "Al işte! Aliçonun da hocası böyle olurdu zaten..!" der bilse ki henüz Türkçesi düzelmemiş bu adama bir zamanlar İngilizce öğretmeye çalıştığınızı :)) acaba diyorum henüz gelişmekte olan bu dimağı etkileyen ve bu yöne eviren siz olabilir misiniz? (Düşünen smile) Her zaman zeki bi kadındınız ve artık bu zekayı görücüye çıkarmanız gerekiyordu. Ben her ne kadar geç fark etmiş olsam da burayı bundan memnun ve mutluyum. Hani şöyle kucak dolusu "adamsınız hocam!!" demek isterdim eğer şu kelime bi cinsiyete atfedilmiş olmayaydı.
    Bu arada felsefeyi ben de severim. Ama platonik. Yani öyle gidip kendisine açılmışlığım yok :P öyle uzaktan tatlı tatlı bakıştık sadece. Sadet konusuna gelince, bence insanlar hep aynıydı. Duygusu, düşüncesi, davranışları, falan falan falan.. E şimdi siz bu arkadaşa iyi ki dünyadan geçmişin diyorsunuz ama bi şeyi kaçırıyorsunuz. Siz henüz geçmektesiniz ve ben kendimi tanımakla müşerref hissediyorum SİZİ. Vuhuu iltifat edebiliyormuşummmm ıslıkk alkışşş kıyametttt :)))) içmeyin bu kadar derdi; dokunur. Mehtaplı bir gecede, belki bir semaver çayı eşliğinde şu söylediklerinizden çok gizlediklerinizi EVRENe gönderin. Allah cevap verecektir ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çaktırmadan felsefe yapıyorum hocam ben. Fark edince insanlar syn error veriyor ziraaa :) evet uzaktan bakılınca ben de gayet yakışıklıyım hojam, saygılar :))

      Anılaaar, Anılaaar
      Şimdi gözümde canlandılaar! Dünüm benim için kıymetli. Günümü 4-4'lük eda edemesem de dünüm olup kalıyorlar içimde. Bakınız siz. Övmek için değil söylediklerim. Sezar'ın hakkı Sezar'a ;)

      Bence hayırlı olacak bu yazı işi size. Belki nakdi olarak değilse de bi şekilde geri dönüşünün olacağını hissediyorum. Tarif edemeyecek olsam da bunu 🤭

      Hayat diyorum hojam! Yaşayalım, görelim. Sunduğu duygu her ne ise kabul ederek ve ama kendimizden de katarak Yaşayalım. Kim bilir belki iyi birer çocuk olursak şirinleri bile görürürüz 😊

      Hürmetler 🙋‍♂️

      Sil