26 Eylül 2020 Cumartesi

MAVİ TİK

İşte, modern insanın en büyük problemi!

İlk olarak Facebook uygulamasıyla hayatımıza girdi ve tüm dünyayı bir telâşa düşürdü. Öncesinde ne güzel görmezden gelme şansımız vardı. Oysa artık gelen mesajı gördüğümüz belli oluyordu. Görmüş ama iplememiş damgası yiyorduk. ‘Gördüğün gibi cevap vereceksin!’ deme hakkı veriyordu karşı tarafa. Böyle manyaklar gerçekten vardı ve onlar için birebirdi! İnsanlar bizden resmen hesap soruyordu. Dostu düşmandan ayıran, iyiye güven, kötülere korku salan bir gelişmeydi bu. İlişkilerdeki karanlık perdeyi aralamak ister gibiydi. Hâl böyle olunca, ilişki sektörünün anasını ağlatacaktı. Bir ilişkiyi yürütmek zaten fazlasıyla zordu. Şimdi önümüzde bir engel daha vardı;

GÖRÜLDÜ. 

Sevgilileri ayıracak, hatta yerine göre yuvaları yıkacak, dostlukları sonlandıracak, iş bağlantılarına zarar verecek kadar güçlüydü. 

Benim için de gayet aktif kullandığım Facebook hesabıma artık girmek istememe, girsem bile offline olma ve mesajlarıma tıklamama sebebim olmuştu yıllar önce. Hısım, eş, dost, akrabanın ‘görmüş ama hâlâ yazmıyorsun’ sitemlerinden gına gelmişti bu saçmalık yüzünden. 

Evet, gördüm ama belki o an canım yazmak istemedi. O sırada belki başka bir şeyle meşguldüm. Belki canım sıkkındı. Belki geç yazarak ‘cool’ görünmeye çalışıyorum, ‘ulaşılması zor’u oynuyorum. Belki seni sevmiyorum. Ne biliyorsun? Belki seni sevsem bile, internet üzerinden uzun yazışınca sıkılıyorum. Bana hesap sormaya, beni sıkıştırmaya ne hakkın var? Haaa? Ama Mark Zuckerberg denen karın ağrısı, bu hakkı sana veren o kapıyı aralamıştı işte. Mahremiyet kavramını ortadan kaldıran, insanı çığrından çıkaran, sayısız kırgınlığa malzeme olan bir karın ağrısıydı bu mavi tik. 

Önce sırf bu yüzden sorun çıkaran insanlara mesafe koydum ya da hayatımdan çıkardım. Sonra da bu ve tabi daha başka nedenlerden de ötürü Facebook hesabımı kapattım. Gerçi sonra bu ileti bilgisini engelleyebilme özelliği çıkardılar. İstersen kapatabiliyordun. Ama bu beni hepten soğuduğum Facebook’a döndürmeye yetmedi. Şimdi onlar düşünecekti.

Uzunca bir süre dirensem de, sonra kendime bir Instagram hesabı açmak zorunda kaldım. Çünkü sosyal çevreniz size inat bir iletişim aracını kullanıyorsa, iletişimden kopmamak adına siz de kullanmak zorunda kalıyordunuz. 

Dürüst olmak gerekirse, Instagram’ı çok daha fazla sevdim. Tam benlikti çünkü! Sadece fotoğraf! Bir Balık burcu insanı olarak, kendimi bildim bileli fotoğraf çekmeyi, fotoğraf çekilmeyi, fotoğraf albümlerine bakmayı hep sevmişimdir. Öyle olunca Instagram’ı alıp bağrıma bastım. Ama çok geçmeden Facebook’un Instagram’ı satın almasıyla birlikte, GÖRÜLDÜ sorunsalı DM’den bana olur olmaz yürümeye başladı. Kâbusum geri dönmüştü. 

Sonrasında bu GÖRÜLDÜ sorunsalı, hikâyemi kimler GÖRDÜ’ye evrildi. Hikâyemi gören de görmeyen de başıma belâ oldu. Gördüğüm ya da görmediğim hikâyeler de. 

İlişkiler gerildi, bazı kalpler kırıldı. Elbette bunu yaşayan bir tek ben değildim. Tüm dünya bu dertten muzdaripti. Öyle olunca Instagram, hikâyeyi GİZLE ya da SADECE yakın arkadaşlarla PAYLAŞ özelliği ile kullanıcıya nefes aldıran bir inisiyatif getirdi. Getirse de, olan olmuştu bir kere. 

Yalan yok, bir ara benim de kendimi çok kaptırdığım oldu bu uygulamaya. ‘Vay efendim hikâyemde doğum günüm olduğunu GÖRDÜğü halde kutlamadı’ya da ‘Bir emojiyi bana çok GÖRDÜ’ gibi ergence triplere girdim bazı zamanlar. 

Bazen de ‘Bak, tâ buraya kadar gelmiş de beni bir arayıp sormadı’ ya da ‘Filâna ayıracak vakti var ama bana yok’ gibisinden atarlanıp üstünü çizmek istediğim insanlar oldu. Çünkü istese hikâyesini benden gizleyebilirdi. Gözüme soka soka yapmaktan çekinmediğine göre, bir ederim yoktu! Bu savaş ilânı demekti ve bana da gemileri yakmak kalıyordu. 

Karşı tarafa hesap soracak kadar ileri gitmedim tabi hiçbir zaman. O kadar çirkefleşmedim ama GÖRÜLDÜ uygulaması beni bile teslim almıştı işte sonunda. ‘Beni beni, Bihter’ini’ noktasındaydım artık. 

Görüldü’ attığım da oldu, ‘görüldü’ yediğim de. Acımasız bir arenaydı burası artık. Bir tür bataklık. İnsanı içine alıp, boğuyordu. 

Hele bir de ‘fotoğrafı beğendi/beğenmedi’ çılgınlığı var ki, şimdi detaylarına hiç girmeyeyim. Girsem çıkamam çünkü. Başlı başına bir yazı konusu bu! Ama şu kadarını söyleyebilirim ki, takip ettiğim herkesin fotoğraflarını elimden geldiğince beğenmeye çalışıyorum. Seviyorum ki takip ediyorum. Sevmediğim birini yoksa niye takip edeyim, manyak mıyım? Ne olacak bir ‘like’tan yani? Niye esirgeyeyim? Ben kimim ki? Kimin egosunu kime kasıyorum? Bir insan beğeni aldığı için mutlu oluyorsa benim de katkım olsun isterim -ki Instagram bunun için var. Sen koy, biz de beğenelim diye. Ama insanım nihayetinde. Yerine göre meşgul de bir insanım. Kaçırdığım olabilir, belki o gün gönderilerime çok fotoğraf düşmüş, seninki arada kaynamış olabilir. Gerçekten görmemiş olabilirim. O gün ya da o ara hesabıma hiç girmemiş olabilirim. Ya da belki de beğenilecek bir fotoğraf değildir. Silik çıkmıştır. Açısı kötüdür. Beğenmemiş olabilirim. Olamaz mıyım yahu? 

Buna hakkım var! 

Bu benim histerik ya da narsist olduğum anlamına gelmez. Ben seni genel olarak beğeniyorum. Seviyorum. Yetmez mi? Gerçekten böyle dertleri olan insanlar var. 

Bir de bir süredir Instagram’da onaylı hesaplar için geçerli, adı yine MAVİ TİK olan bir uygulama var. Tanınmış yazar, oyuncu, müzisyen, siyasetçi vb. kişilerde oluyor. Sıradan bir insansanız, size de prestij sağlıyor. Hesabınızın güvenilir olduğunu gösteriyor. Almak için birtakım kriterler gerekse de, şimdilerde mavi tiki olmayan bir ben kaldım gibi. Adeta tabakta dağıtıyorlar! Hangi profile girsem bir MAVİ TİK

Bazen çok zamanımı aldığından, bazen sıkıldığımdan, bazen de birilerine kırıldığımdan ara ara mesafe koysam da aramıza, Instagram hesabımı henüz hiç kapatmadım. Çünkü eğlenceli. Çünkü seviyorum. Anılarımı biriktiriyorum. Çünkü özel ya da iş arkadaşlarımla, sevdiğim başka insanlarla ordan haberleşiyorum. Çünkü artık uzakta ve hayatımdan çıkmış olan, sadece o kanalla görebildiğim, iletişim kurabildiğim, sevdiklerim ve özlediklerim var. Bu yüzden bir pencere benim için Instagram. İyi ki var. 

Çok geçmeden, Facebook’un WhatsApp’ı satın alması ile GÖRÜLDÜ uygulaması, bu kez başka bir kanaldan hayatımıza dâhil oldu ve artık adı da değişmişti: MAVİ TİK. Peşimizi bir türlü bırakmak bilmiyordu. Üstelik telefon rehberi yelpazemizle bize hükmettiği için, sınırları çok daha genişti. Tek mavi tik mesajınız henüz GÖRÜLMEDİ anlamına geliyordu. Çift mavi tik ise karşı tarafın attığınız mesajı GÖRDÜğünü gösteriyordu. 

‘Ne demek hem çevrimiçi hem görülmedi!’ gibi diyaloglara sebebiyet veriyor, bazı insanların ağrına gidiyordu. Oysa ben mesajı yazarım, sonra işime gücüme bakarım. Hiç umursamam, okudu mu okumadı mı. Er ya da geç okuyacak çünkü. Bir şekilde bana dönecek. Ama herkes ben değildi. İnsanı gerdikçe geriyor, hatta boğuyorlardı. 

Özellikle gönül ilişkileri söz konusu olduğunda, katliam gerekçesiydi! Çiftler sırf bu sebepten ötürü birbirinin gözünü oyuyordu.Yer yer kan gövdeyi götürüyordu! Bundan sebep  mağdur/mağdure pek çok arkadaşım bazen gülerek, bazen de ağlayarak anlattılar yaşadıkları pek çok hadiseyi. 

Neyse ki bunu ortadan kaldırmanın da bir yolu bulundu. Yeni jenerasyon bu tür entrikalara bayılıyordu çünkü. Ben de bir öğrencimden öğrenmiştim. Mesajı okumadan önce internet bağlantını kesiyorsun, sonra mesajı okuyorsun, sonra internet bağlantını yeniden açıyorsun! Giriş çıkış esnasında WhatsApp’da olmayacaksın ama. Bunu uçak moduna alarak da yapabiliyorsun. İşte bu kadar basit! Çift tik olmuyor böylelikle. Mesajı gördüğünü karşı taraf bilemiyor. Bilip bilmemezlikten gelebiliyorsun. Oh, keyfini sür! Müthiş bir özgürlük hissi! Trip yok, atar yok, kavga yok! 

Sonrasında baktılar ki koca koca, yaşını başını almış, kariyer sahibi insanlar bile böyle çakallıklara soyunuyor, kullanıcıya bu ileti bilgisini isterse kapatabilme özelliği getirdi WhatsAppZuckerberg utandı belki de. Bence de utanmalı! Hepimizi maymun etti! Bu görüldü meselesinin kime ne yararı var, hâlâ anlamış değilim.

Cep telefonu çok şahsi bir şeydir. Her arayanın çağrısına o an dönmek zorunda değilizdir. Her mesaja anında dönmek zorunda olmadığımız gibi. WhatsApp da öyle. Bize ne zaman isterse istesin ulaşabileceğini düşünen arkadaşlar bir zahmet bunu da düşünsün. Huzur bırakmadınız yeminle!

Telefon/bilgisayar başında yaşamıyorsanız bir mesajı okuyup anında cevap vermemeniz çok doğaldır -ki size de aynı şey yapılabilir. Hepimizde bir ciddiye alınma, önemsenme isteği var ki trajikomik. Mesajımız okunur okunmaz bize dönülmediyse adam yerine konmadığımızı düşünüyor, hemen trip atmaya başlıyoruz. Hatta bazılarımız için bu küfür yerine geçiyor. 

Allah aşkına, bu Zuckerberg’in derdi neydi? İnsan neden her satın aldığı sosyal ağa ‘görüldü- son görülme’ şeyi getirir ki? Zekâ, ticaret kafası filan tamam ama bunda hastalıklı bir ruh var. Travmalı bir çocukluk geçirmiş, belli. Ya da sağlam bir paranoyak. Ya da içi haset dolu! 

Bazen şeytan diyor ki, git kendine anam babam usülü düz bir telefon al, sırf konuşmalık. Çık tüm sosyal ağ ve uygulamalardan. Ama ıssız bir adada yaşayan Robinson değilsen, bu mümkün değil. MAVİ TİK ve türevleriyle yaşamaya, iyi geçinmeye mecburuz. Huzur genel olarak beklemek ama hiçbir şekilde beklentiye girmemek arasında bir yerde artık. Beklentiler dâima yaralıyor. Shakespeare büyük adam, bilmiş de söylemiş. 

Bu da modern insanın sınavı! 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder