10 Nisan 2023 Pazartesi

YOGİ AYDINLANMASI

Kaç yıl sevilir bir insan? Kaç yıldan sonra unutulur? Gidince mi? Ölünce mi? Başkasını sevince mi? Kaç geceye sığınılır? Kaç şarkıya? Ne soğutur yüreği? Kaç bahara aldanılır? İşte böyle ya biloog. Kafamda dönüp duran sorular bu aralar böyle böyle. Cevapları da yok. Belki cevaplara artık gerek de yok. Haydaaaaa! Bak, konu yin yogadan nerelere nerelere geldi, değil mi? Yogiler dağından bildiriyorum. 

Bir yoga öğretisi der ki; karanlık aydınlığın yokluğudur. Ego ise farkındalığın yokluğu. 

Bak bak, laflara bak.  Buddha mı oldun kızım başımıza? Dün bir, bugün iki.  Mevla’yı bulma yollarında mısın? Bari bi kamyon al, arkasına yaz bu lafları da araya gitmesin mi diyorsun? 

Fena fikir değil aslında. Ama önce, sen beni bi dinle. 

Bazen, bazı insanlar hiçbir şeyimiz değilken bile, yaşam destek ünitemiz olabilirler. Mavi bir gökyüzü ya da güneşli bir Pazar günü gibi içimizi açarlar. Uzayıp giden, sakin bir sahil gibidirler kimi zaman. Karnın toktur o varken, sırtın pek. Ağzında güzel bir tattır bazen de. Dünya dönüyorsa hâlâ, sanki sırf onun yüzü suyu hürmetinedir. Sıcacık bir soba gibidirler bazen hatta. Karşısında en güzel uykularını uyursun. Güzel bir koku, şehir ya da renk. Kendine en çok yakıştırdığın. Dinlemeyi çok sevdiğin, dilinden düşmeyen bir şarkı. Çalıp, duran. Hiç bıkmadan, defalarca. Bir içeçek belki. Böyle, en yanarlı dönerlisinden. Seni çarpan. Kafası güzel. Başını döndükçe döndüren. 

O dozu artık almaman gerektiğini bildiğin bir ilâç gibi de olabilirler ama bazen. Belki bir ağrı kesici. Hatta belki bir tür uyuşturucu. Gerçek algını değiştirip, her şeyi ters düz eden. Ama en azından o gün hayatta kalabilmen için gerekli olan. Bozulana kadar zevk alabilirsin hayatından; tıpkı bir bağımlı gibi. Yaşamaya çalışıyorum işte, bunun neresi kötü diye kendini kandırırsın. Aslında o küçük dozlarla idare edebiliyorsan, çok sıkıntı değildir. Kendini kandırmak istediğin sürece devam edebilirsin. Beynin öyle mantıksız, öyle işlevsiz bir hale gelebilir ki, hatta böyle sonsuza kadar yaşayabileceğini bile düşünebilirsin. Ama o küçük dozlar yetmemeye başlayınca, hırçınlaşıp saçmalayabilirsin de. Acı çekerek, bundan kurtulmalıyım diye düşünerek geçerken zaman, bir de bakmışsın ki bir tür altın vuruşla burun burunasın, işte burda. Yanıbaşında. Geçip karşısına konuşmak gibi. Hatta açmak gibi kalbini bazen. Bir tür son. Ya da başlangıç. Belki ikisi de. Adına sen ne dersen. 

Bundandır ki, hayatının bir yerinde, bir zaman, bir şekilde yolunun kesiştiği bazı insanlar seni büyütür, olgunlaştırır, farklı farklı bakış açıları kazandırır. Kendini tanımanı, sınırlarını öğrenmeni ve en önemlisi neler yapabileceğini görmeni sağlarlar. Bazen kendinden korkmanı. İlâhi bir hediyedirler, sık sık lan yoksa ceza mı diye seni düşündürdüğü zamanlarda bile. Hayatta hiçbir şey rastgele olmaz. Hiçbir şey tesadüf değildir. Bir an gelir, anlamını bulur. O yüzdendir ki; bazı insanlar sevilir. Neden diye sormadan. Sorduğun zamanlarda bile, cevabını bulamadan. Olduğu gibi. Öylece. Belki hiç tanımadan. Uzaktan ya da yakından.  Aklın sınırlarıyla değil, tüm kalbinle. Koşulsuz. Kuralsız. Hesapsız. Sorgusuz. Bazen sessiz ve dilsiz. Sonunu hiç düşünmeden. 

Sonunu düşünen kahraman olamaz ya. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder