Bugün diyorlar ki, 30 bini geçti ölü sayısı. Çok kolay bir şeymiş gibi söylüyorlar bunu. Hiç sevdiklerini toprağa vermemiş gibi söylüyorlar. Öyle sıradan, öyle bilindik. Rakama indireyip silikleştirdikleri, binlerce sönen ışık. Ölüm varken bile, yokmuş gibi. Bu haberi verip, bir sonraki akışa geçiyorlar. Sanki çok normalmiş gibi. Bu yaşamlar birer sayı değil, hikâyeydi. Ansızın bitiverdiler. Sonsuz bir karanlığa gömüldüler.
Ve bilmiyorlar ki, ölüm, ölümün şekli, ölümü karşılama, ölüyü gömme, ölünün ardından taziyeleri kabul etme, hepsi ayrı ayrı acılar barındırır. Hepsi ayrı etkiler insanı, hepsi ayrı şekillendirir tutacağın yası. Bir ölüm vardır, bir acıtır; bir ölüm vardır bin acıtır. Bu yüzden “Allah ölümün de hayırlısını versin” diye bir dua vardır bu topraklarda.
Bu fotoğraflara baktıkça canımız acısın. Baktıkça gözlerimiz dolsun. Dolsun ki, bu kıyamet gününü asla unutmayalım. Diri diri beton yığınlarının içine gömülmüş sevdiklerinden, bir ses, bir nefes bekleyen bu acılı insanlarımızı asla unutmayalım.
… ya da sevdiklerinin enkazdan çıkan cesetlerini gömmeye bile imkân olmadığından, o ceset torbasına sarılarak, onu kendine yastık yaparak uyumak zorunda kalan, bu evsiz barksız insanlarımızı asla unutmayalım.
Yaşayan birer ölü olarak hayatına bir şekilde devam etmek zorunda kalan, kurtulduğuna dahi sevinemeyen bu insanlarımızın içinde, tüm ailesini, yakınlarını ve sevdiklerini kaybetmiş bebek, çocuk ve gençler de var. Yüzbinlerce yüreğinden yaralı insan. Yurtsuz ve yuvasız. Bizim insanlarımız. Haritalardan silinip giden yıkık şehirlerimizin insanları.
Peki ya enkaz çalışmaları bitmesine rağmen, cesedine ulaşılamayan, mezarı dahi olmayan binlerce insan, enkazdan çıkarıldıktan sonra kaybolan ve kendilerinden haber alınamayan yüzlerce çocuk? Tarifsiz acılar bunlar. Unutmayalım.
Talancı, yağmacı, aç gözlü müteahhitleri, bizim üzerimizden zengin olan arsızları, insanlarımızı yoksulluğa mecbur edenleri, evsiz, güvencesiz, çaresiz, umutsuz, kimsesiz geride bırakanları, sevdiklerimizi elimizden çekip alan, diri diri toprağa, enkaz yığınlarına gömen tüm sorumsuzları asla unutmayalım.
Bu fotoğrafları beynimize kazımak, bu acılarla yüreğimizi dağlamak ve bu karanlık günleri asla unutmamak zorundayız. Güzel ülkemin güzel insanları, kadınlar, erkekler ve çocuklar, hiçbiri hak etmiyor bu yaşadıkları kıyameti.
Unutmayalım. Unutturmayalım. Bir daha böyle bir acıyla kahrolmamak için.
Deprem sabahı, bir Yunan televizyon kanalında, Türkiye’de deprem haberini ve ilk görüntüleri verirken çalan, boğazımı düğümleyen o Karadeniz türküsü de bir başka unutulmaz, benim için.
İşte, burda. İzle.
Ben seni sevdiğimi dünyalara bildirdim
Sesimizi duyan, bize yardım gönderen, acımızı paylaşan tüm dünya ülkelerine sonsuz teşekkürler. Sizleri de asla unutmayacağız.
Ve en büyük minnet, yine kendi insanımıza. Türkiye’nin dört bir yanından yüreğine ateş düşen, deprem bölgesine yardıma koşan, gönüllü ya da organize olarak arama kurtarma ekiplerinde çalışan, yardıma muhtaç insanlara çadır, battaniye ve erzak taşıyan, maddi yardımda bulunan, dualarını esirgemeyen milyonlarca Anadolu insanı. Hakkınız ödenmez. Asla unutulmayacaksınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder