19 Kasım 2020 Perşembe

NEDEN RESSAM OLAMADIM?


Küçükken, her çocuk gibi, ben de çok severdim resim yapmayı. İlkokulda en sevdiğim ders Resim dersiydi. Büyüyünce, prensesten sonra en çok ressam olmak istiyordum. Can sıkan Matematik’den, ciddi anlamda yoran Fen Bilgisi’nden uzak olmayı kim istemez ki? Deli gibi yazı yazılan Türkçe dersinden bahsetmiyorum bile! 

Böyle koskocaman beyaz sayfayı açıyordun telli resim defterinden, o zaman her şey bambaşka oluyordu. Sayılar yok. Satır satır yazma yok. Muhteşem. İçinden ne geçerse çiziyorsun. Boyuyorsun. Rengârenk. 

Mâlum, bizim kuşakta resim dersini sınıf öğretmeni verirdi ilkokulda. Branşa özel, resim eğitimi almış bir kişi değildi. O yüzden sanatsal dehâsı yüksek çocukların fark edilmesi de ilkokulda pek mümkün olmuyordu. Yerli Malı Haftası, Kızılay Haftası, Yeşilay Haftası çerçevesinde ha bire boyuyor da boyuyordunuz. 

İdeal bir dünyada, ilkokul düzeyinde Müzik dersiyle birlikte Resim dersinin diğer tüm derslerden daha önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü her çocukta az ya da çok bulunan yaratıcılığın büyüme çağında katledilmeden kalmasını, hatta gelişmesini sağlayan dersler bunlar. 

Küçük yaşlarda sanatı ve sistematik düşünceyi doğru düzgün tanıtan dersler almış çocuklar, ilerde hangi mesleği yaparsa yapsın, alanlarında fark yaratıyorlar. Seçilmiş yetişkinler oluyorlar. Ama bizde işler at yarışı mantığıyla yürüdüğü için, her çocuk akademik olarak başarılı olmak zorunda ve bu tabloda Resim ve Müzik dersleri hak ettikleri değeri bulamıyor. 

Sanki tam da bizim gibileri kastederek demiş A. Einstein

Aslında herkes dâhidir ama siz kalkıp bir balığı ağaca tırmanma yeteneğine göre yargılarsanız, tüm hayatını aptal olduğuna inanarak geçirir. 

Ortaokul ve lisede üç tane resim öğretmenim oldu. Üçü de aynıydı. Suratsız ve gudubet. Üstelik nasıl resim yapılacağını asla öğretmiyorlardı. Tek bildikleri ‘gelecek derse suluboya getirin’ ya da işte ‘gelecek hafta guaj boya getirin’ demekti. Sonra ya ‘serbest çalışın’ derlerdi ya da rastgele bir konu verirler, ‘şunu çiz’ deyip kenara çekilirlerdi. Çizeyim ama nasıl? Bir keresinde bir resim yapmıştım, öğretmenim “bu insanlar havada uçuyor mu böyle?” diye ergen sınıfında beni rezil etmişti. Sanki resimde derinlik nasıl verilir öğretti de, ben beceremedim sanırsın. Sadece eleştirmeye yaradılar. Salla başını al maaşını. 

Sulu boya nasıl kullanılır? Pastel boya tekniği nasıldır? Yağlı boya yapmanın püf noktaları nelerdir? Anlatmazlardı. Bu bir Matematik öğretmeninin sınıfa gelip “ 20 toplama 20 de çıkarma işlemi yapın” deyip geçip oturmasına benziyordu. Matematikte öğretilecek çok şey varken, Resim dersinde yok muydu? 

Hacim, yükseklik, perspektif, gölgelendirme, ışık, renk teorisi.. öğretecek o kadar çok şey vardı ki. Ne bileyim,  Picasso’yu anlat, İbrahim Çallı’yı anlat. Resim akımlarını anlat. Al çocukları bir sergiye götür. Basit yollu da olsa bir sergi yap. Resim sanatına ilgi uyandır, sevdir. Ben mi söyleyeyim bunu? Resim yetenek işi, elbette her çocuk ressam olamaz. Ama öğretilirse belli bir düzeyde resim çizebilir, tekniği öğretilirse güzel boyayabilir. Bu işten keyif alıp, hobi edinebilir. İleride kendini güzel ifade edebilen, mutlu, yaratıcı ve sanata gönül vermiş bir yetişkin olabilir. 

Ha, müfredâtta bunlar yoktu, öyle mi? Ama sanatçı olmak için yola çıkıp, bordrolu olmanın bedelini öğrenciye ödetmeye hakları da yoktu. Takip edilmesi gereken bir müfredât vardı elbette, ama öğretmenin inisiyatifi, yaratıcılığı nerde kalmıştı? Çoğu okulda hâlâ branş resim öğretmeni olmamasından dolayı, ders boş geçmesin diye başka branşın öğretmenlerinin yaptığı resim derslerinden ne farkı kalıyordu bunun? 

Sadede geliyorum. Sonunda ne prenses olabildim ne de ressam. Profesyonel olarak beni teşvik eden de olmadığı için, belki yeteneğim vardıysa bile köreldi. Amatör bir resim sever olarak kaldım, resim sever bir İngilizceci.

Pandemi nedeniyle evde çok vakit geçirmeye başlayınca, Instagram’da suluboya tekniği ile resim çalışmaları yapan birkaç hesabı takip ettim ve yıllar sonra yeniden resim yapmaya başladım. Çocukluğuma geri döndüm. Çok mutlu oldum. Anladım ki suluboya yaparken boyadan çok alacaksın, sudan ise çok az. Halbuki okulda tam tersini yapardık ve öğretmen bu konuda tek bir kelime dâhi etmez, yönlendirmezdi. Ortaya da bulaş bulaş, şekilsiz, iğrenç resimler çıkardı. Birkaç ayda, tüm öğretim hayatım boyunca öğrenemediğim kadar şey öğrendim bu hesaplardan, meselâ gelincik çizip sulu boya ile renklendirmeyi. 

Acaba bu ülkeden neden hiç ressam çıkmıyor diye düşünüyor muyuz? Sanata değer verilmeyen bir memlekette, nasıl çıksın ki? Topluma sanatın değeri hiç bir şekilde öğretilmiyor. Bir uygarlığı ileri taşıyacak iki şey bilim ve sanattır. İkisinden de bihaber yaşayıp gider olmuşuz. Hayal gücümüz yok. Standardın ötesine geçemiyoruz, standardı da başkaları belirliyor üstelik. Buna sebep Resim öğretmenleri mi? Bir ölçüde, evet. Gerçi ülkeyi yönetenlerin ve milli eğitimin vizyonunu düşününce, çok bir şey de diyemiyorum. 

Olan benim resim kariyerime oldu. 


1 yorum:

  1. " Belki ressam olsaydınız daha az kişiye hitap ederdiniz ve belki de yolunuz çok az kişiyle kesişirdi ama sanatsever duyguya sahip bir ingilizceci olduğunuz için bizim gibi öğrencilerinizle yolunuz çok kez kesişti ,biz bu duyguyu şekillerle resim kağıdına değil de , kelimelerle boş sayfalara yazdığınız yazılarınızla anlayabiliyoruz. Belki ressam olsaydınız sadece görünmek isteyeni gösterirdiniz, oysaki yazılarınızda görünmek istenmeyen satır aralarındaki duyguları dahi gösterebiliyorsunuz . Diğer yazılarınızı merakla bekliyor olacağım hocam."
    Tarih 24.11.2020 daha önce yazacaktım yorumu ama bu tarihe kadar bekledim öğretmenler gününüz kutlu olsun, hocam.

    YanıtlaSil