1 Temmuz 2020 Çarşamba

MİLENYUM ÇOCUKLARI

Hiçbir şey yapasım yok, blog. Günlerdir internete bile girmiyorum. Gece gündüz online geçen karantinadaki onca aydan sonra, sürekli bir offline hâlindeyim şimdi. Bir tür detoks. Akıl sağlığım için gerekli. Hiç yazasım da yok(tu) aslında. Hem yazacak bir şey yok, hem elimin gitmemesi filân.  Zannedersin ki eskiden o parti senin, bu parti benim geziyordum! Parti demişken, size günlerden bir gün Kıvanç Tatlıtuğ ile aynı partiye katıldığımı anlatmış mıydım? ŞAKA ŞAKA!

Pandemi patlamadan, online dersler başlamadan önce, hepimiz kendi halimizde, işimizde, gücümüzde, rutinimizdeyken, sınıflarımdan birinde konuşuyorduk gençlerle öyle. Bu gençler 2000 doğumlu bu arada. Özel seri diyordum ben onlara. Milenyumda doğmak herkese kısmet olmaz ne de olsa. 2000’li olduklarını bazen unutuyordum. Verdiğim örnekleri, konuştuğumuz olayları,  isimleri, filmleri, şarkıları, bazı esprileri anlamıyorlardı. Çünkü henüz doğmamışlardı o yıllarda. İşte tam o sırada kapı çalınıp geç kalan biri içeri girdiğinde hatırlıyordum 2000’li olduklarını. Çünkü çok uzun boylu bir nesil bu. Öyle uzunlardı ki, sınıfın kapısından eğilerek içeri giriyorlardı. Tam kızacakken, bir gülme alıyordu beni. Benden de bir çekiniyorlar bir çekiniyorlar, bir yüz duruyorum çünkü, Türkçe konuşmak yok, konuşanı afaroz ediyorum, yeni dönem, yeni sınıflar filân. Daha dönem uzun. Halbuki tükürseler boğarlar beni. Üfleseler uçarım, öyle küçük kalıyorum yanlarında. Tüy siklet.   Oysa ortalamanın üstünde bir boydayım, ama 2000’liler standart dışı cinsten. Fedai diye kapıya dikmelik. Enine boyuna.

Neyse, konu döndü dolaştı Conditional Sentences Type 2’ya geldi. Teyzemin bıyıkları olsa, dayım olurdu muhabbeti. Hayal kurmak gerekti öyle olunca. Gerçeğin tam tersi ya! Düşündük, hepimiz garibanız. Herkes zengin olmak istiyor. Çok zengin olursak, neler yapacağımızı konuşmaya başladık. Kimisi dünya turuna çıktı, kimisi kendi markasını yarattı, kimi futbol kulübü, kimi de Porsche satın aldı. Sıra bana geldi, düşündüm. Çok zengin insan ya uçak alır ya gemi. Eee, uçak daha kullanışlı hâliyle. Dedim ki gençlere, uçak satın alırdım. Sonra düşündüm, uçak nasıl satın alınır, bilmiyordum. Hadi, hasbelkader çok param oldu, uçak alacağız, nerden alacağız? Cevabını 2000’li gençler de bilmiyordu. Vizyonsuzluğumuza tüküreyim. Dersi, işi, gücü bir kenara koyduk, Google’a sorduk. CEVAP VEREMEDİ. Hani böyle, “ Bunu mu demek istiyorsunuz? Sunexpress.com” gibi bir akıllılık bile etmedi! Fakirliğimizi yüzümüze vurmaya bile tenezzül etmedi! Resmen, Google fakirliğimizi görmezden geldi! Üstümüze basıp geçti! Sahibinden.com’da bazı pır pır uçaklar var bu arada. Müsait vaktinizde bakarsınız. Burda.




O gün, o bir yüz duran ben gitti tabi. Eşitlendik. Sarıldık, ağladık birbirimize. Yakarsa dünyayı garipler yakardı. Açtık, dinledik Müslüm babadan. Burdan dinleyin.  Pera’da çok güzel bir ‘cover’ yaptı bu şarkıya ayrıca, onu da beğeniyorum. İşte burda. Türkçe dönmeye başladı muhabbet sonrasında artık. Öyle olunca tabi herkes şakır şakır. Meğer ne konuşkan, ne tatlı gençlermiş bu 2000’liler dersiniz. Tabi bir de uzun boylu.



Sonra biri dedi ki, Arda Turan ve Emre Belözoğlu işte Türkiye’de bir tatil beldesinde takılırken, İspanya’ya gidecek olan uçaklarını kaçırmışlar. O akşam da idmanları mı varmış, neymiş. Vay efendim rezil olmasınlar İspanya’daki takımlarına diye, aramışlar Acun’u, “Acun biz uçağı kaçırdık, senin uçakla gidebilir miyiz?” demişler. Acun sağolsun (merhametli çocuk), uçağını bizim iki kafadara tahsis etmiş. Ama alan vergisi gibi bir şey ödenmeliymiş, 75.000 Euro civarı. İşte o meblağ da Arda ve Emre tarafından ödenmiş. Kızdım ben de tabi Acun’a! Bu seninki de görgüsüzlük müdür nedir? Koca uçağın var! Bir jest yapıyorsan bari tam yap! Ayıp. Bu arada o 75 bin’i Arda ve Emre aralarında bölüşmüşler midir? Uçakta topkek ve kaşarlı sandiviç yemişler midir? Düşündük. Bilemedik. “Kesin o parayı Arda ödemiştir” dedim ben, Emre “Abi ben sana öderim sonra, bişi ısmarlarım, şekilli ayakkabı/dar pantolon filan...” demiştir. Sonra da yatmıştır üstüne, Emre bu. Zaten sevmem.




Bu gençlerle sonra hep Acun’un uçağıyla birlikte gideceğimiz rotalar düşündük, hayaller kurduk başka derslerde de, konusu ve adı geçtikçe. Hatta bir ara sınıfça kısa bir video çekip, Acun’a  göndermeyi önerdim. Hoşuna gider, garibanlığımıza önce çokça güler, sonra çokça acır, bizi Kayseri’den alır, Dominik olmasa da İstanbul’a uçurur, ağırlar ekibiyle filân dedik. Ne oldu peki derseniz, videoyu bir güzel çektik, Acun da dönmesin mi bize !!! Aaaaa!!! ŞAKA ŞAKA!!! Yok be, nerde?! Kaldı o iş tabi sonra, bugün çekerdik, olmadı haftaya çekelim derken üniversite kapandı. Karantina başladı, uzaktan eğitime geçtik. 2000’li gençlerle görüşemedik bir daha. Sadece uzun boylu değil, çok ballı gençlerdi. Online vizelerle, hepsi bir güzel geçti hazırlığı mis gibi, sınavlarını başkalarına yaptırarak.

Sonraları konuştuk, kararlaştırdık. Sonbaharda çekeceğiz kısmetse Acun’un videosunu. Tabi üniversite açılırsa. Buluşursak yeniden, eskiden olduğu gibi, rutin, sağlıklı, normal günlerde. Acun bizi olur ya, sever de uçurursa uçağıyla, asıl işte o zaman Conditional Sentences Type 2 hepimizin yaşayan bir anısı olarak kişisel tarihimize geçecek, hayaller gerçek olacak.  Toruna torbaya anlatacak türden. Hayırlısı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder