27 Eylül 2025 Cumartesi

DELİYE DÖNERİZ GERİYE ASLA

Beni şu hayatta en çok heyecanlandıran şey; uzun boylu, geniş omuzlu, tercihen dövmeli ve kirli sakallı bir esmer… ŞAKA ŞAKA. Bir bavul dolusu döviz, daha mütevazi olsun dersen tropikal bi adaya uçak bileti, yok yavrum naptın, daha basit düşün, makul ol diyecek olursan, Ferzan Özpetek’in yeni çıkan filmi ya da Elif Şafak’ın son romanı olurdu bu kesinlikle. Yaaa, işte. Naparsın. İnersin gönlüm inersin, attan inip eşeğe binersin. 


Tek bir su damlasıyla birbirine bağlanan kayıp bir şiirin, iki büyük nehrin ve üç olağanüstü hayatın hikayesinin anlatıldığı bu roman, bu yıl çıkan fav kitabım. Takdir edersin ki, şööle uzun boylu, geniş omuzlu, tercihen dövmeli ve kirli sakallı o esmerin yerini tutmaz.  Tutamaz. ŞAKA ŞAKA. İdare ediyorum işte. Bir şekilde hayattayım. 

Mezopotamya’nın antik şehri Ninova’da, Asur kralının kurduğu kütüphanede, uzun zamandır unutulmuş bir şiirin, Gılgamış Destanı’nın parçaları saklıdır. Gılgamış’ın özel ilgi alanıma girdiğini önceki postlarımı düzenli okuyanlar bilecektir. (Bkz.BELE BELE )

Viktorya dönemi Londra’sında, lağımlarla dolu Thames Nehri’nin kıyısında sıradışı bir bebek doğar. Arthur’un içine doğduğu bu yoksulluktan kurtulmasının tek yolu parlak hafızasıdır. Matbaada çırak olarak çalışmaya başladığında, Arthur’un vizyonu gecekondu mahallelerinin çok ötesine taşınır. Onu denizlerin ötesine savuransa, bir kitap olacaktır: Ninova ve Kalıntıları

2014 yılında Türkiye’de, Dicle Nehri kıyısında yaşayan Narin, Irak’taki kutsal Laleş’ten getirilen suyla vaftiz edilecektir. Tören yarıda kesilince, anneannesi hastalığı nedeniyle yakında sağır kalacak olan Narin’i Laleş Vadisi’ne götürmek ister ve bu uğurda bir yolculuğa çıkarlar. 

2018 yılında, Londra’da yaşayan Hidrolog Züleyha, evliliğinin enkazından kaçmak için Thames Nehri üzerinde yüzen bir eve taşınır. Çocukken yetim kalan ve amcası tarafından büyütülen Züleyha’nın hayatı, memleketiyle kurduğu beklenmedik bağ ile birden değişir. 

Roman güzel, akıp gitti. Bitmesin nolur diye diye sübhanekelerle okudum. Tabi ki, o uzun boylu esmer kadar parça tesirli, tahrip gücü yüksek, yürek hoplatan bir kitap değildi ama işte, yoklukta iş görüyor. Napacaksın. Tavsiye ederim. Pişman olmazsın. 

Ya o değil de, Fener’in yeni başganı Sado nasıl bişi öyle. Adamın six packlerini gördüğüm andan itibaren, ne biyografisine, ne kariyerine, ne servetine, ne de Fenerbahçe için yapacaklarına odaklanamıyorum. 61 yaşında olduğuna kim inanır? Bir kere tıklamış bulundum, sürekli akışta önüme düşmeye başladı. Açık deniz üzerinde uçan helikopterden tutunup, barfiks çektiği ve sonrasında denize atladığı videosuysa beni benden aldı. Hala kendime gelemiyorum. (Bkz. Barfiksin Kralı)  Valla başkanı izlemek Fener’i izlemekten daha heyecanlı. Yıllar sonra yüzümüz gülecek gibi.  Adam viking mi desem, 300 Spartalı mı. Fener’i uçuracak gibime geliyor. Bundan böyle yeniden Fenerliyim. En büyük Fener, başka büyük yok! 

Sado Başgan

2026’ya sadece 3 ay kaldı. 2019’un üstünden 6 yıl geçti. Bu yıllar boyunca her şey değişti. Ne büyük gürültülerle, ne de bir anda. Yavaş yavaş, sessizce. Asla kaybetmeyeceğimi düşündüğüm insanları kaybettim. Sonsuza dek süreceğini sandığım şeyleri bıraktım. Cevapsız sorularla yaşamayı öğrendim. Zaman durmadı. ‘İyi misin?’ diye sormadı. Sadece akıp gitti. Ben de onunla birlikte akmak zorunda kaldım. Bazısı beni kırdı, bazısı yeniden inşa etti. Ama hepsi beni değiştirdi. Belki aynı Çaylak değilim. Belki o kadar emin değilim. Eskisi gibi genç değilim. Ama hala burdayım. Hala hayattayım. 

Ve bu düşündüğünden çok daha büyük bir şey. 

Nemrut zirve günbatımı


Fırat 

Diyarbakır




Mardin




Halfeti

On gözlü Köprü


Dicle


Şahmeran








Ben 

Diyarbakır işi

11 Eylül 2025 Perşembe

BENİ BENİ, BİHTER’İNİ…

Yazın bittiğini hâlâ anlayamayanlar için, bir başka yaz bitiş markırı olan Köşk-ü Memnu’nun final bölümü vardı bu akşam, üstelik yıllar sonra, kendi günü, kendi saatinde, bilmem kaçıncı kez ve sanki üstünden hiç yıllar geçmemiş gibi. Tanıtım reklamlarını görünce içim cız etmişti. Yine aynı merak, yine aynı hüzün. Yine gözlerim dolacak sandım. IQ’dan yediren bazı sahne ve replikleri saymazsak, zilyon kez izlediğim bir bölümdü aslında. Her yaz çıkamadığım bir batak. Tam bir bumerang. Yine izledim. Ama ilk kez Bihter beni bu kadar düşündürdü. Ah Bihter, ah çiçeğim. Değer miydi be? Eğer ikide bir geri dönüp bakıyorsan, aslında gitmiyor kaçıyorsundur. Çünkü gerçekten giden asla geri bakmaz ve bu da her yüreğin harcı değil. Gerçekten takdire ve saygıya değer bir davranış. Ama benlik de değil. Ah Bihter… Ne kadar da benmişsin meğer. 

Bihter belki de bu defa ölmez, hem de bu adam için diye diye izledim. Her şey çok farklı olabilirdi, aptal. Kim daha suçlu, kim daha masum, hâlâ karar veremiyorum. Islak ve çıplak ayaklarıyla kösele ayakkabı giyip araba kullanmak durumunda kalan Behlül; acını hissettik. 



Hey gidi yıllar hey. O günden bugüne sadece Çetin Özder gibi işini bilen merhametsiz çapkınlar kaldı. Kalbi olan her kurum, kuruluş ve kişi teknolojiye yenilip yok oldu. Aşkta acımasız olacaksın. Hatta gaddar, ruhsuz, şerefsiz ve kalpsiz olacaksın. Dünya kalpsizlerin dünyası. Bütün bir kış yine özleyip, gelecek yaza yeniden izleyeceğim korkarım. Bir tür bağımlılık gibi. 

Yaz bitti ve D vitamini depolarımız günden günden boşalırken, sonunda ‘bu benim enerjime değer mi?’ dönemine girdim. Eski Çaylak değilim. Bildiğin tembelim. Nefisyemektarifleri ve hdfilmcehennemi olmasaydı dünyanın bi ne kadar korkunç bir yer olacağını düşünüyorum. Uyandıktan 5 saat sonra uyanıyorum. Bu tembelliğim belki de geçen haftaki kanlı ay tutulmasından. Bu tutulmadan herkes nasibini alacak olsa da, daha derin sonuçlar doğuracak 4 burçtan biri de benimki, çünkü gökcisimlerinin hareketlerinin bir şekilde kaderimiz üzerinde etkili olabileceğine inananlardanım, bkz. AY TUTULMASI. Enerjimi bana iyi gelenlere saklıyorum. 


Laf Bihter’den açılmışken; bazen bazı insanların hayatımızdaki rolünün bittiğini kabul etmemiz gerekir. Hayatımıza girer, bize bir şey öğretir ve giderler. Görevleri bittiğinde artık orda kalmaları gerekmez. Kalplerimizin ritmi aynı değildir. Bizi büyüten ya da canımızı acıtan tecrübeler olabilir bu. Bir iz, bir ders, bir değişim bırakırlar. Tutmaya çalışmak sadece acıyı uzatır. Bırakmak ise kendimize duyduğumuz saygıdır. 

Birinin hayatınızdan çıkması her zaman kayıp anlamına gelmez. Çoğu zamana bu doğru insanlara ve huzura yer açmaktır. Teşekkür edin, dersinizi alın ve yolunuza devam edin. 

Her bitiş bir son değildir. Çünkü bazı bitişler, insana kendisini verir. 








Bu postan çıkarılacak hisse:  

Açmayanı, ikinciye arama. 

Kalmayana, yalvarma. 

Anlamayana, daha fazla açıklama. 

Bir şey sana aitse, araya mesafeler, yıllar, engeller girse bile seni bulur, unutma.