11 Ekim 2025 Cumartesi

PSİKOLOJİMİZ TABAN




Nar çiçeği yazı


Kobalt mavisi kışı


Çok değil, sadece bir hafta arayla çekilmiş iki fotoğraf. Geçen hafta bildiğin yaz, 30-32 dereceydi. Bu hafta ise abartısız kış, 12-13 derece. Bıçak gibi kesen bir mevsim dönüşü ve karasal iklimde yaşamanın cilveleri. Sonuç: nurtopu gibi bir influenza, 40 derece ateş, boğazda yutkundukça acıtan bir yumru, öksürük nöbetiyle bölünen gece uykuları, 2 günlük raporcuk sonrasında mecburi istikamet, işe dönüş ve ballı ıhlamur seansları. 

Sınıflarda nerdeyse tüm öğrenciler hastalıktan kırılıyor. Covid salgını patlamış, muhtemelen beni de vuran o. Ne tuhaf, 5 yıl öncesinde bu meretten yüzbinlerce insan ölmüştü. Daha dün gibi. Ben hele şükür ki geriye kalanlardanım. Artık çıtır değil, bildiğin orta yaşlıyım. Ağlayım mı güleyim mi, ne halt edeyim bazen bilemiyorum. Ağlamaya daha yakınım. Orta yaşlı olmak koyuyor, kabullenemiyorum. Zaman çok hızlı geçiyor, hem de çok. 

Ferzan’ın selamı var. Canım benim. Öyle zarif bir adam ki, önceki postu okumuş ve şu hayatta beni en çok heyecanlandıran şeylerden birinin yeni çıkan filmi olduğunu öğrenmiş olacak ki, bugün yeni bir filmini gösterime sokuyor;  D I A M A N T I


İstanbul’da filmin galası yapıldı. Kendisi ödüllü ve ünlü bir yönetmen olunca, film belki bizim buralardaki sinemalara da gelir mi diye umutlandım önce. Ama sonra hayasızca hareket suçlamasıyla gelen tepkiler nedeniyle konseri iptal edilen Manifest grubunu hatırladım. Yalnızca karasal iklimde değil, aynı zamanda taşrada yaşıyor olduğum gerçeği bi güzel tokatladı beni. Ferzan’ın filmi yolunu şaşırıp buralara gelse bile, filmin oynadığı salonu kesin taşlarlar falan, benim de kafam gözüm yarılır endişesindeyim. Orta yaş beni evham yumağı yapmış olabilir mi? Belki de. Oysa magnezyum almaya da başlamıştım.  

Şimdilik fragmanı ile idare edin.
 İşte burda 👇🏻 


İştahım çok açık. Öyle ki detoks yaparım diye aldığım ıspanağı gözleme yapasım, maydonoz ve limonu kıymalı pideye sarıp yiyesim var. 

Oysa yaşamak için yiyen bir türdüm ben. Noldu bana? Yedikçe her şey güzel olacakmış gibi bir his doluyor içime. Yemek yerken parmağımı ısırıyorum bazen, düşünün nasıl bir iştahlı yiyorum.  Whatsapp’daki yiyecek emojileri bile ağzımı sulandırıyor.  

Gece kaçamak yaptıktan sonra bile, sabah olsa da kahvaltı yapsam sapıklığına ulaşmış durumdayım. İki saatte bir beni dürtüyor; hadi şunu da ye, kebap olsa da yesen, bi tulumba tatlısı mı atsan ağzına ya da bir künefe çak üstüne gibi gibi. Ciddi ciddi iç sesim olmuş durumda. 

Mesela canım patates kızartması çekiyor şu an, şöyle baharatlı tuzlu. Yanında bira. Karşımda deniz. Yukarda dolunay. Çok güzel esiyor. Fyiuu! Çok canım çekiyor. Şu an bir timsah ağzı kadar açık ağzım. Tatlıdan sonra tuzlu. Tuzludan sonra tatlı. Böyle bir döngü. 

Ve böyle bir şarkı. Sado Başkan’ın barfiks krallığıyla Teo’nun kırılganlar krallığı kıyasıya kapışır. 

Dinle>>>



Not 1: Film bizim şehirde de gösterime girmiş. Yarın sinemada izlicem. Heyyooooo! 

Not 2: Filmi izledim. Eh işte, kesinlikle beklentiyi karşılayan bir film değildi. Ferzan’cığımın kendisini de koyduğu sahneler bence çok gereksizdi. En başta, filmin hikayesini anlatırken tamam hadi neyse belki ama sonrakiler çok çok anlamsızdı. Overall’da, 10 üzerinden en fazla 5, o da Ferzan’ın gül hatrı ve bendeki hatıraları için.