30 Mayıs 2025 Cuma

WOT KEN AY DU EVRİBADİ SHUMTAYMZ

Mayıs’ı boş geçemezdim, nasıl sevdiğimi bilirsin. Sonu da olsa, bak yetiştim işte. Seni özledim, bilsen. Bilmezsin ki. Aptal. Aptalsan da, benim aptalımsın işte. Napim. Serseri. Seviyorum seni. 

Mayıs 🌹

İyilik güzellik. Kendi yolumdayım. Hayal kurmak için şarap, zaman kavramını unutmak içinse tekila içiyorum bu ara. Artık geç yatsam da, erken kalkıyorum. Eskisi gibi uyuyamıyorum. Akıl sağlığımı iş için feda etmeyi bıraktım. Her şeye çılgınca yetişmeye çalışmıyorum. Mutfak sandalyesinde oturuyorum. Çevremi azalttım. Türk kahvesini çok sevmeye başladım. Kimseyle polemiğe girmiyorum, buna gücüm yok. 

Mayıs 🌹

Artık uyumlu olmadığım arkadaşlıklarda da kalmıyorum. İyi olmadığım halde iyiymişim gibi davranmıyorum. Kupa yedilisi ile takılıyoruz. Görseli çok şenlikli; defne çelengi, kule, hazine ve ejderha. Diğer adı, aşk hanesinde hayal kırıklığı. Kahvemin köpüğünde kalp şekli var mesela şu an, önceden olsa fotoğrafını çekerdim. Şimdi  ‘ehh s*kerler!' deyip hüpleticem.

Mayıs 🌹

Beni en çok mutlu edecek, duymak istediğim cümleler ise şöyle sıralanıyor: 'Ne güzel zayıflamışsın!', 'Parayı bulunca değiştin!', 'Yaşını hiç göstermiyorsun!', 'Ne çok gezdin be, allahsız!'. Bir yerlerde, birisi, karşılaştığı her insanda beni arıyor mudur? Buna her şeye rağmen inanmak istiyorum. 

Mayıs 🌹

Satın alınamayan şeyleri hala seviyorum, deniz gibi, gökyüzü gibi, güneşli bir gün gibi. Her allahın günü yağmur yağıyor. Yağmurda yürümeyi seviyorum. Her gün yağmurdan sonra, 'iyi ki camları silmemişim' diyorum. Böyle diye diye 3 ay oldu. Bakalım nereye kadar gidecek. 

Mayıs 🌹

Yapay zekanın geldiği nokta, valla bi Everest, bi arş-ı ala artık. Yapay zeka destekli bir hologram olan AILex ile evlenmeye hazırlanan Alicia Framis’den sonra (bkz. burda👈🏻) yeni favım, insansız, tamamen yapay zeka ile yapılmış şarkılar. Cadillac Records. Çok çok başarılı. Orhan Veli, Sabahattin Ali, Hayyam gibi ustaların şiirlerini de yapay zekaya besteletip, bir de üstüne seslendirtmişler. Şahane. Ama ben bugün onlardan birini değil de, yağmur altında yürürken dinlediğim bir başka güzelliği bırakıcam buraya, gel birlikte olsun. 

Dinle>>>>

Labirentler İçinde- A Journey Through Turkish Jazz 🎷

Mayıs 🌹








26 Mart 2025 Çarşamba

YANAK ISLATAN POST

Düşünsene, bahar gelmiş. Hava güneşli. Tatlı bir rüzgar eşliğinde kulaklığın takılı, en sevdiğin şarkıyı dinleyip, tek başına kafana estiği gibi yürüyorsun. Hayattaki, en büyük lükslerden biri. Sıradanlığın içindeki mucize. Yürümek. Hayatta ve sağlıklı olduğuna dair en büyük işaret. Ve ben, tıpkı böyle bir günde, bugün, çok sevdiğim birinin cenaze törenine katıldım. 

Musalla taşının üstündeki tabutun içinde, öylece hareketsiz yatarken o, hastanede son görüştüğümüz günü ve bana son sözlerini hatırladım. Dönüp dolaşıp yankılandı, sadece aklımda değil kalbimde de. Defin için mezarlıkta kalabalıkla yürürken, düşünüp durdum. Nedense sayıca az ama çok kıymetli anlarımızı ve anıları. Kış uykusundan uyanan börtü böceği ve çiçek açmış ağaçları izledim. Onu orda öylece bırakıp, dönüş yoluna düştük sonra. Bu defa tuttuğum nefesimi koyverip, ağladım. 

Evet, bir bahara daha çıktık. Ama bir eksikle. Bahar. Sıradanlığın içindeki bir başka mucize. Önümüzde daha kaç bahar mevsimi var, hiç bilmiyorum. Ondandır, bu baharın her bir gününü, bir şölen gibi geçirmek istiyorum. 

Her şeye rağmen öleceksek, sen beni niye üzesin, ben seni neden üzeyim? İnsan güzel yaşamalı. 

Seninle kader çizgilerimiz artık kesişmiyor. Bir daha hiç karşılaşmayacağız, ama…

Beni güzel hatırla. 



23 Şubat 2025 Pazar

PALDIR KÜLDÜR YAŞAMAYA DEVAM

Bir zaman önce, Einstein ve kankitoları, bir çilingir sofrasında demlenirken ve kafalar yeterince güzelleşmişken, içlerinden biri Einstein’a sormuş: 

— Fizikçi geçiniyon. Bi de bağak aga, bu dünya denen gezegende yaşam nasıldır? 

O da şöööle bi düşünüp, şu deriiin tespitte bulunmuş: 

— Bak başgan, olay şu: 

Üst sınıf yaşıyor.  

Orta sınıf şikayet ediyor. 

Alt sınıf şükrediyor. 

Alt sınıftan bildiriyorum.  Napıcan. Serbest bir düşüşteyim. Olduğu gibi bıraktım. Orta sınıfı da. Şikayet etmeyi de. Umut etmeyi de. Her şeyi, herkesi. Akışına. Olduğu gibi. Elimde avucumda ne /kim varsa, bağrıma basıyorum. Olduğu gibi. Yargılamıyorum. Girip çıkıp şükrediyorum. Oturup kalkıp şükrediyorum. Ağlayıp gülüp şükrediyorum. Dünya gezegeninde şimdilerde kendime biçtiğim pay bu. 

Bitmez denilen o büyük aşklar biterken, ebedi sanılan o kadim dostluklar çatırdarken… Gitmez sandıklarımız gitmişken… Ölmez dediklerimiz çoktan ölmüş, çok yaşamaz bu dediklerimiz dünyaya kazık çakarken… Şükretmeyip de napıcam?

O malum şiirdeki gibi bi haller işte. 

Sakın kader deme, kaderin üstünde bir kader vardır. 

Ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karar vardır. 

Geri gitmek istediğimiz zamanlar, hatta zamanı durdurmak istediğimiz anlar vardır ya hani. İşte bu yüzden, sırf bu yüzden, zamanda yolculuğun olabilirliğini ortaya koyan ve bu yolda umudumuz olan Einstein’a kalbimde her zaman bir yer var. 

Dönemin cumhurbaşkanına atom bombasının yapılabilirliğinden bahseden bir mektup göndermesiyle, dünyanın kaderini değiştiren bu aslan parçası, sadece fizik dehasıyla değil, hayata dair kocaman kocaman laflar etmesiyle de ünlü. 

Sakin ve mütevazi bir yaşam, sürekli huzursuzlukla başarı peşinden koşulan bir hayattan daha fazla mutluluk getirir. 

Mutlu bir adam o andan o kadar memnundur ki, geleceğe kafa yormaz. 

Stresin en büyük sebebi günlük yaşamda anlayışsız insanlarla yaptığımız tartışmalardır. 

Sorunlar, onları yaratanların mantığı ile çözülemez. 

İnsanın gerçek değeri aldıklarıyla değil, verdikleriyle ölçülür. 

Yaşayabileceğimiz en güzel deneyim, bilinmezliktir. 

Zeki insan problemleri çözer, bilge insan problemlerden sakınır. 

Bir gün dünya ile aşk arasında kalırsan şunu hatırla: eğer dünyayı seçersen aşksız kalırsın. Ama aşkı seçersen, onunla birlikte dünyayı fethedeceksin

Zekasına bir şey demek ne haddime. Ama aşk hayatı tipik erkek dedirtiyor. Hadi ordan! Aşk kim, sen kimsin! demiycem tabi. 


Yargı dağıtmayı bırakalı çok oldu. Meraklınız varsa, açar okursunuz adamın özel hayatını. Bilgi çağındayız. 


Memlekette kar var, gündem karanlık çağdan beter. Hava soğuk ve insanlar olanca hızıyla kötü. Yeni sosyo-ekonomik sınıfımda bana artık düşen; birinin gülümsesinin ve insanların içindeki iyiliğe inanmasının sebebi olmak. İyilik ve güzellik bulaşıcı. Bulaştırcam. Yol güzelse, yürüycem. Kimseye çarpmadan, köşelerden. İnsan yaş aldıkça olmadığı kişiden, aslında olduğu kişiye doğru göç edermiş. O yüzden benim artık muhteşem güçlerim değil, muhteşem göçlerim var. 

Alt sınıftaki yerimizi pekiştirmek ve şükrümüzü artırmak için, 4 Mart Venüs retrosu kapıda. Dönmez dediğini, döndürmek; olmaz dediğini, oldurtmak; ölmez dediğini öbür tarafa şutlamak, yaşamaz dediğine kan ve can vermek üzere. Hakkımızı yiyen herkes borçlarıyla geri dönsün diyenler için bir ödül bu retro. Yarım kalmış bazı hikayeleri yeniden okumak isteyenler içinse adeta bir ilaç. 

Ellerim kadehte, gözüm kapıda, geleceksin diye ödüm kopuyor. 
Belki dönüp bana beni yeniden, seveceksin diye ödüm kopuyor

Eskiden, bu sözlerin nasıl bir ruh hali ile yazıldığını anlamazdım. Ne diyo bu adam ya? Ne sayko bi şarkı bu derdim.


Hayat çoğu zaman böyle bir şey aslında, büyük konuştuğunu başında bulduğun bir yolculuk. 







4 Ocak 2025 Cumartesi

SENİ YAŞATACAK NELER VAR NELER



 Düşen son kale

2024 biterken, 20 yaşımla aramdaki son bağ da koptu. Diğer üçüyle geçmişte bir şekilde vedalaşmıştık. Ama bu var ya bu, ben bunun taaa! Bu sonuncusu resmen ağzıma tükürdü. Süründürdü. Bundan çektiğimi, diğer üçünden toplamda çekmemişimdir. Ağrı başladığında yaşamla ölüm arasında kaldığım, çektirip kurtulcam derken, iyileşme sürecinin çok daha zor ve hatta kabusa döndüğü bir hafta geçirdim. Arveles ile kanka olduğum bir hafta. 2025 pek de iyi gelmedi senin anlayacağın. 

Giden son yirmilik dişimle, 20’li yaşlarım artık daha da uzak. Yol aldığım orta yaşlar sinir bozucu, yeni yıl ve doğum günleri ızdırap olmaya başladı. 20 yaş çok ironik aslında: çünkü fiziksel olarak taşşş olup, buna karşın zihinsel olarak ennn aptal olduğun yaştır. Zamanının ve kendinin kıymetini pek de bilmediğin, gençliğinin ve güzelliğinin hakkını genelde veremediğin, çoğunlukla insanlara gereksiz anlamlar yükleyip üzüldüğün, gelen fırsatları malesef değerlendiremediğin, acemi bir yaştır 20. Geçmişi özlemez ama gelecekten de korkmazsın. Aklını başında tutmakta zorlandığın, deli bir yaştır. Atar, nadiren tutar ama genelde tutamazsın. Burnu çok havada bir yaştır. Uçlarda yaşarsın. Ya çok güler ya da çok ağlarsın. Ya çok sever ya da ölümüne nefret edersin. Ortası yoktur. Dengen yoktur. Bir gün yıkar, ertesi gün yeniden inşa edersin. Şimdiki aklımızla 20 yaşında olsak, çok fena bir şey olurduk hiç kuşkusuz. Dünyayı durdururduk, net. Ama işte neydi: gençler bilebilse, yaşlılar yapabilse


Off! 2025 gerçekten de pek iyi başlamadı. Benimkinden sonra (bkz.Benimki) çok sevip kaybettiğim 2. Ferdi bu. Resmen bir devir kapanıyor. Öyle çok ve derinden, öyle karşılıksız ve çıkarsız seviliyor ki. Hatırası bende bile çok büyük, var sen düşün. Çok kıymetli. Sanki bir yakınımı kaybetmiş gibi üzgünüm. Herkes gibi, dönem dönem benim de sırdaşım olmuştur kendisi. (bkz.Leyla) Sırlarımızı da aldı gitti. Şarkıları zamansızdı. Şimdi kendisi de ölümsüz oldu. 


Fenomen kelimesi daha bu coğrafyada bilinmezken, kitleleri peşinden sürüklemiş, çıkardığı albümler ve yaptığı konserlerle fırtınalar estirmiş, sattığı albümler ve verdiği konserler ile rekorlar kitabına girmiş bir fenomen, herkesin kalbine dokunmuş bir kahramandı Ferdi baba. Çok hak edilmiş bir şöhreti vardı. Bir dönemin idolüydü. 250 söz ve bestesi, 100 albümü, 34 filmi, 9 altın plağı olan bir efsaneydi. Vefatına; kutuplaşmadan, bölünmeden hepimizin üzüldüğü ender sanatçılardan biri belki de. Ülkenin en güzel renklerinden biri solup gitti. Huzur içinde, nurlarla uyusun. Ruhu şad olsun. 

Öyle bir matem var ki, sanki Ferdi baba daha 40 yaşında, en zirve zamanında ölmüş gibi. Oysa 80 yaşındaydı. Bugün olmasa yarın ölecekti. Hani yaşasa, yaşıyor olsa ne fark edecekti? Bir süredir de sağlık sorunlarıyla uğraşıyordu zaten.  Peki neden bu kadar yıkıldı insanlar? 


Çünkü içimizden biriydi. Bağrıyanık bir Anadolu çocuğunun da taa en tepeye, zirveye tırmanabileceğini bizlere gösterdi. Yokluktan, Adana’nın pamuk tarlalarından gelip, milyonların sevgisini layıkıyla hak etti. Gönüllerde taht kurdu. Toros teybin cızırtılı hoparlöründe, sevdalıların elden ele gezen kasetinde, köy yollarında, şehrin beton duvarlarının sıkışmışlığında, gişe rekoru kıran sinema filmlerinde, işçi kahvesinde, asker ocağında nöbet kulübesinde, Leyla ile Mecnun dizisinde, Mecnun çöllere düştüğünde, Gülhane Parkı’nda, tekstil atölyesinde makinaların sesleri arasında, onun şarkılarıyla büyümüş bir neslin tüm aşk acılarında, hastane önünde sevenleri ona veda ederken, ‘Hatıran Yeter’ derken bile Ferdi babanın o büyülü sesi var. Hepimizin hayatına bir şekilde dokundu. O akıllara ziyan şöhrete, şana, sevgiye ve paraya rağmen, hiç şımarmadı, hiç haddini aşmadı, çok mütevazi yaşadı, yine de hep zirvede kalmayı başardı.

Aşk acısını anlamlı kılan bir yıldızdı o. 
Artık ne aşk var ne de aşk acısı. Aşk da onunla birlikte öldü sanki. 

İnsanlar ölümlü, ama sanat ve sanatçılar ölümsüz. Ferdi babanın şarkıları sonsuza kadar bizlere eşlik etmeye devam edecek. Ve biz onu kalbimizde sıcacık hatırlayacağız. 


Tercihen aşkla ama korkarım aşksız. 




Çünkü

Aşk bir hatıradır, mazide kalan

O zaman, 

Dinle >>>>