6 Haziran 2024 Perşembe

EYELINER GİBİYİM, ÇEKEMİYORLAR!

Haziran nedir yaaa? Üstelik ilk haftası neredeyse bitmek üzere! Abartt! Bugün 2025’e de girelim istersen! Zaman nasıl sanki hem hiç geçmiyormuş hissi verip, hem de nasıl böyle hızlı geçiyor, söyle nolur. 

Çok karışık duygulardayım, büülogg. 

Bugün bir cenaze evindeydim. Gittiğim dakikalarda rahmetli toprağa yeni verilmişti, ama geride bıraktığı telefonu, masanın üstünde, durmadan çaldı durdu... Öldüğünü henüz duymamış olan birileri arıyordu. Ne hissedeceğimi bilemedim. 

Trafik kazası. Dün bu saatlerde hepimiz gibi yiyor, içiyor, gülüyor, konuşuyordu. Üzerinden daha 24 saat geçmeden, dönmemek üzere gitti.  O kadar beklenmedik bir ölüm ki, dün  instoşa attığı story’ler bile daha silinmemiş, dönmeye devam ediyor şu an. 

Böyle gitmek olmaz. 

Sayılı nefes varolduğumuz bu hayatta, nalları dikicez, er ya da geç. Hâl böyleyken, bu bizdeki neyin hırsı, neyin kibri, çekememezliği, bu neyin telaşı ve egosu, neyin kıskançlığı ve iddiası, bilemiyorum. Etrafımdaki türlü çeşit denyolar ve bana yaptıkları türlü çeşit denyoluklar aklıma geldi sonra. Yasin’i şerifler havada uçuşurken, ben içimden onlara sövüp saymakla meşguldüm. 

Bir süredir büyük aydınlanmalar içindeyim, içimdeki ego canavarına kilit vurmaya çalışıyorum. Ama böyle düşünen galiba sadece benim ve bu hayatı kolaylaştırmaya tabi ki yetmiyor. Nerdeyse tüm dangozlar gelip beni buluyor bir bir; zır zibidisi, tribali, dünyanın merkezinde ve Everest’in ta zirvesinde, fildişi kulelerindekiler. Zehir ediyorlar bu hayatı. 

Oysa ne diyordu lö lö Mahsun, “hepimiz kardeşiz, bu kavga ne diye?”

Dost üzülür, düşman güler. Yumruk yemiş gibi. Oysa o, belli ki verdiği kararın arkasında durmayı iyi bilen o, belki zorlanan ama iyi bilen, ama iyi bilen. Yine de mutlu olsun. Hiçbir şey üzmesin o’nu kafası. Böyle bi gerizakâlılık yok! Egoyu susturunca sonuç böyle oluyor. 

Oysa ne diyordu İsmail YK abimiz, “Allah belânı versin, Allah seni kahretsin! Bana giren -pardon- gelen, sana gelsin!”

Ölüm Allah’ın emri, ama her şey aşkla başlıyor. Yaradılış hikâyesi bile aşktan doğuyor.

Ne diyordu Yaradan, “ben bilinmeyi istedim, diledim, sevdim ve alemleri yarattım.” 

Bilmek ve sevmek. Bu duygu, insanı dünyevi olanın ötesine taşıyor. Aşk makamı, insanın hakikati görmesini sağlıyor.Ama  her şeyin olduğu gibi, aşkın da bir sonu var. 

Ne diyordu kraliçee, “ bilseydim hiiiç sever miydiiim, aşkııın sonuu bilinir mii?”


Geçenlerde çimlerde oturduğum yerde, durduk yere tam önümde 4 yapraklı bir yonca beliriverdi. İnsan bir ömürde kaç kere rastlardı ki 4 yapraklısına?  İlki 2 yıl önce kampüste birden önümde belirivermişti yine. Üstelik yürürken. 

Ne diyordu Ümit abimiz, “ kader senden yana aşk senden yana, anladım mutluluk yasakmış bana.” 

Ben de kader benden yana olcak artık diye düşünmüştüm. Pek öyle olmadı. 2. den daha umutluyum.  Güzel Allah’ım nihayet bana da ‘yürü ya Çaylak kulum’, diyecek. 


Ondan beridir de, yıldızlarda, fallardayım.  Faladdin’ e sardım bu ara. Z. tavsiye etti. Yapay zekanın bi el atmadığı fal kalmıştı anasını satiim. Eee, noldu? Hep ilim irfan peşinde koşacak değiliz ya! Dersti, bildiriydi, atıftı! Bi relax, ya. Evet, akademisyeniz ama aynı zamanda insan evladıyız da. Bu da can. Bizim ki de gönül. Bizim de yalanlara ihtiyacımız var, tüm çaresiz insanlar gibi. 

Faladdin’de envai çeşit fal var, ama ofis ortamında hep kahve içip, kapatıyoruz. Neyse halimiz, o çıksın falımız. Fotiler üzerinden, Faladdin’in geyiklerini okuyoruz kankitolarımla. Bazen durup düşünürse de, çokça gülmekten yerlere yatırıyor. 

Bir falcı bacıdan asla işitemeyeceğin türden metaforlar, kelimeler ve ifadeler kullanıyor Faladdin. Çünkü büyük yazarlardan alıntılar yapıyor falı yorumlarken, şairane ve dahiyane! Ama asla referans vermiyor, sanki kendi cümleleriymiş gibi. Dostoyevski’den Cicero’ya, Elif Şafak’tan Edip Cansever’e, çok geniş bir skala. Ama ortalama bir falsever bunu nerden bilsin? Böylesi sofistike fala tabi ki can kurban! Hemen favladım! 

Nerdeyse her gün Türk kahvesi içiyorum, oldum bir cin! Overdose kafein. Durum öyle olunca, geceleri uyku yok, dünek yok! Oturuyorum sabahlara kadar.  

Ne diyordu Şekspir Baba bir sonesinde,” Senin nöbetindeyim ben, sen başka bir yerde uyanıkken. Benden çok uzak, başkalarına çok yakınken.” 

O zaman, dinleeee. Al sana muzikaaaa! 

>>>

Somebody that I used to know