23 Ocak 2024 Salı

IŞINLA BİZİ SKATİ!

Bugünlerde halimi soranlarınız varsa aranızda, ortaya karışık iç seslerimle cevaplandırcam; 

-Maaşım yattı. Kartın asgarisinin asgarisini yatırma ayağı var mıdır acaba? 

-Doğalgazı mı ödesem yoksa arabaya benzin mi alsam? 

-Keşke ayakkabı biriktireceğime dolar biriktirseymişim. 

- Bu kar yağışı şaka mııııı? 

- Yakarsa kombiyi zenginler yakar. 

- Kılıçtaroğlu şu an napıyo acaba? 

- Şu özel okul fiyatları bi açıklansaydı hayırlısıyla. 

- Deprem mi oldu? Sallandık mı? 

- Şafak operasyonuna mı gidiyoz işe mi belli değil. 

-Şimdi biz neyiz? <3 Love is easy, the Queen is busy. 

- 100 tl ye psikolog var mıdır? 

-Matematiğimin bittiği yerdeyim. 

- İlk Türk astronotumuz Alper Gezeravcı nihayet uzayda! Peki ya ben? Çok kıskandım! Adamın başı göğe erdi işte! Deniz görünce manzara diye sevinen bir tipim. Düşünsenize adamın manzarasını. Sonsuz bir karanlığın içinden muhteşem dünya gezegenine bakıyorsun! Off! 

Atamızın ‘İstikbâl göklerdedir’ sözü tüm dünyayı aşıp, tüm evrende yankılanırken tüm tüylerim ayakta, gözlerim dolu dolu oldu. Uzun zamandır böyle heyecanlanmamıştım. Bu tarihi misyonda, ay yıldızlı üniformasıyla bir Türk subayı, en büyük hakkı, hak sahibine teslim ederken, gurur duydum. 

Diğer taraftan; vay efendim 55 milyonluk turistik biletle gitti, işte başkasının imkân ve teknolojisiyle gitti, gide gide bizim verdiğimiz vergilerle gitti, memlekette açlıktan ölen insanlar varken gitti diye bıdı bıdı konuşanlar, adamı göme göme bitiremeyenler çoğunlukta! Olayın her anını ölümüne eleştiriyorlar! Ne tuhaf bir millet olduk. Böylesi milli ve tarihi bir olayda bile tek yürek olamıyoruz. Yazık bize. 

Pilot albaymış kendisi. Uzaya giden Türk konusunda sadece komik sanılan fıkralarda soyut olarak kalmadığı, ve adı Temel ya da Dursun olmadığı için kendisine ve ailesine ayrıca teşekkür ediyorum. Çocukluk hayalimi gerçekleştiren adam. O artık benim için bir kahraman. 

Zamanında, her küçük çocuk gibi benim de fantastik kariyer planlarım vardı. 3-6 yaş arasında, büyüyünce ne olcan? sorusuna istisnasız verdiğim tek cevap ‘prenses’ti. Mücevher taçlar takıp, kabarık elbiseler giymeye hangi kız çocuğu hayır diyebilirdi ki? Hele de benim gibi doğuştan süslüyse! Ajda Pekkan’ın avize küpesini dedeme gösterip, aynısından istediğimde daha 2 yaşındaymışım. Bizimkiler hâlâ anlatıp anlatıp güler. 

Ancak, ilkokula başlayıp, babam bizi Bilim Teknik dergisine abone yapınca, prenseslik hayallerim astronotluğa evrilmişti birden! Tüm sülale şok! Evet, Türkiye’nin ilk kadın astronotu ben olacaktım! Avize küpeler takan bir astronot! Bizimkiler hemen karşı çıktı, vay efendim gecesi gündüzü olmayan bir meslekmiş! İş kazaları nedenli ölüm oranı yüksek bir meslekmiş. Sonra, en basitinden uzayda çişim gelince napıcakmışım?  ŞAKA ŞAKA! Tabi ki bişi demediler. Aslansın, kaplansın, yaparsın diye çoşturdular. Sağolsunlar. 

Babama o yaz tatilinde neredeyse allahın her günü teleskop alması için yalvarmıştım. Ancak ne sahibinden var ne de gittigidiyor tabi o yıllarda, nerden bulsun da alsın adamcağız benim teleskobu? Sene belki 1040! Dandanakan Savaşı! Ateş ve tekerlek bulunmuşsa da, internet henüz icat edilmemiş bile olabilir. Öyle fi tarihi! E, teleskobum olamadı tabi. Astronot olmamın önündeki en büyük engel bu sandım durdum yıllarca, işte, teknik ekipman eksikliği! O çocuk yaş ve yıllarda, yaşadığım coğrafyanın gerçeklerine bi hayli yabancıymışım haliyle, astronot olabileceğime saf saf inandığıma göre; hoş şimdikinden çok daha aydın ve gelecekten umutlu bir Türkiye’de yaşıyormuşuz o yıllarda. Ahh ahh. Kıymetini bilememişiz. 

Bir de, o yıllarda çok modaydı kocaman yuvarlak ekranlı içi fosfor ışıklı kol saatleri! Her havalı kızcenin kolunda! Ben de aldırmıştım babama o saatten tabi, dakkasında! Teleskobum olamamıştı belki ama, benim saatin içinde en karizmasından bir astronot vardı!

Ha, ilerleyen yıllarda kariyer planlarım bu şekilde seyretmemiş olsa da, hâlâ bi şansın var, ıskalamış değilsin ilk Türk kadın astronot olmayı belki de Çaylak diyenleriniz olabilir. 

Gazlayın anasını satim. Benim bünye gazla çalışanlardan. Bi İngiliçcecinin uzayda ne işi olur allasen demeyin. İyi bir PR çalışmasına bakar. Ben de aya, dünyaya, yıldızlara bakar, ‘It’s literary poetry!’ falan derim mesela. Aksanım da fena değil hani. Gelirken size yıldız toplar getiririm. Matematikten, fizikten, atmosfer basıncından anlamam belki ama, sempatiklikten ekmek yerim ben de. Elime yüzüme de bakılıyor çok şükür, A Turkish Girl in the Space olurum. Sting adıma şarkı yapar belki. Çalar söyleriz uzayda. Tüm dünya listelerine 1. sıradan girerim, hit olurum . Oh, yeah! Rüyalarda buluşuruz, bu şarkıyla kavuşuruz misâli. 

İsterim istemesine ama, tırsıyorum da. O eski yürek yemiş Çaylak değilim ki artık. Cahil cesaretiymiş onlar. 

Ayağına ip bağlatıp, 60 metre yükseklikten kendini boşluğa bırakan nasıl benmişim, hayret. Tomarla para vererek üstelik. Şimdi üstüne tomarla para verseler, yapmam. Yapamam. 

Falezlerden denize serbest atlayış yapan, nasıl bendim, düşündükçe dumur oluyorum. Şimdi asla bi tarafım yemez! Yiyemez! 

İlk görüşte elektriklenip, tanışmak için bir Ademoğlunun avcuna telefon numaramı sıkıştırıp kaçan,  ben! Nassı yani? Sayko mu seri katil mi, zerre umursamadan. Kara kaş, kara göz cazibesine kapılan, ben! Hangi benmişim, bu nasıl benmişim, şu an inanamıyorum. 

Zamanında hayvanat-ı kebâhir bir bar fedaisine şu tüy siklet halimle kafa göz dalmaya çalışan, ben! Gıcık bir trafik polisine verip veriştiren, adama yaka paça girişip karakolluk olan, ben! Nasıl yürek yemişim ben ya? Sıkar şimdi. Hem de çok sıkar. 

Gölgemden korkar oldum. Astronot olmak için artık fazla yaşlıyım sanırım. Bu adrenalini bünyem kaldırmaz benim. Tansiyonum çıkar, kan şekerim düşer, ayılır bayılır, orda milletin başına bela olurum falan. Gönderecek başka adam kalmamış da mı bu İngiliçceci denyo hatunu göndermişler geyiklerine meze olurum. Arkamdan söven sövene artık. 

Peki ya bir kara delik gelir bizi yutarsa? Uzay boşluğunda kaybolup gidersem? Beni Müge Anlı bile kurtaramaz. 

Allah korusun ama hadi bir terslik çıktı, geri dönemezsem dünyaya? Doğal afet olur, savaş çıkar, rejim değişir, ülke dağılır falan. Ya ben uzaydayken kıyamet kopup, dünya hepten batarsa? Olur mu olur. 

Bir benzeri, Rus astronot Sergey Krikalyov’un başına gelmiş. 1991 yılında Sovyetler Birliği dağıldığında, uzayda olan Sergey, ülkesindeki siyasal karışıklık ve ekonomik kriz nedeniyle görevi bitmesine rağmen memleketine dönememiş. Koca evrende bir başına, dünya yörüngesinde dönerek tam 311 karanlık ve kaygılı gün geçirmek zorunda kalmış. 

Nihayet dünyaya döndüğünde ise, uzaya gitmek için kalkış yaptığı üst, artık başka bir ülkeye, Kazakistan’a aitmiş. Ülkesi 15 farklı ülkeye bölünmüş, doğup büyüdüğü Leningrad şehrinin adı bile değişmiş, St.Petersburg olmuş. Değişmeyen tek şey, 600 rublelik astronot maaşıyla geçinmeye çalışan eşi ve giderken 9 aylık olan bebeğiymiş. Bahtsız bedevilikte son nokta. Burnu ne sürtmüştür ama uzayda! Anlamıştır dünyanın kaç bucak olduğunu.  Ben bu kadar şanslı olamayabilirim ama. 


Felaket tellalı Murphy ile uzaktan akraba çıkmış, bu hep en kötüsünü düşünme sanki genetiğimde kodluymuş, DNA’ma işlemiş gibi hissediyor olmam şaka mıııııııı?

Nolur, güzel şeyler olsun. 🍀 Çok ihtiyacım var, çok özledim.  


4 Ocak 2024 Perşembe

2 🪩 2 4 EDİŞIN


Sevgili büüloggum ve bir o kadar sevgili büloggur camiası, 

Sıradanlıklar vardır ya hani, güne yogayla değil de söverek başlamak gibi, alacakaranlıkta uyanarak. Günün her getirdiğini kucaklamak yerine, bazen edilen ağız dolusu küfürler vardır. Her anı çoşkuyla karşılamak yerine, akşam olsa da bir ayaklarımı uzatsam diye bitmesi beklenen mesailer vardır. Özenli bir sofra hazırlayamazsın her zaman, buzdolabının önünde bir önceki günün yemeğini ısıtmaya bile halin olmadan ağzına tıkıştırdığın günler vardır. Çantada çalan telefonu bulamayınca gelen saniyelik öfke patlamaları vardır. 

Her hatam bana yeni bir kapıyı açan bir ders demek ne kadar ütopikse, kafama s.çayım bunu neden böyle yaptım demek bir o kadar sahicidir. Amelie tadında istakram sıtoryileri izlerken kendini Kral Şakir gibi hissetmek, çok da şaapmamak lazım’lar, olur öyle’ler vardır.

Bazen hiç mesaj atmamak/almamak da bir mesajdır. Bazen konuşmamak daha iyi hissettirir. Hiçbir şekilde. Hiçbir kimseyle. Hiçbir şey hakkında. Hiçbir şey süper hisli, süper renkli, süper heyecanlı, süper çoşkulu ve süper güzel olamaz her zaman. 

Ben, şahsım, kendim

Bir gün aşklar da bitebilir. Şu sokağın köşesini dönsen aynısından 10 tane göreceğin bir adam/kadın için neredeyse hayatını değiştirmek üzereyken, o adam/kadın seni yok sayabilir. Hatta kendine duyduğun saygıyı yitirme noktasına gelebileceğin kadar fena bir şekilde yapabilir bunu. Üstelik ikinci kez. Yine de birini bu kadar büyük sevebilmiş olmak seni yüceltir. Seni büyütür. Neler yapabileceğini görürsün.  Ufku ve sınırları genişlemiş biri olarak hayatına devam edersin. Olağanüstülüğün içindeki sıradanlık. Yavan bir huzur. Sonrası boşluk.  

Ondan sebep, 2024’de yine baya bi kusurlu olucam gencolar.  Hatalar yapcam tabi, şahitli ispatlı. Bazen bilerek ve isteyerek hatta. Sonra yine kızıcam tabi kendime. Olsun. Ama yaptığım hataların hepsi yeni olcak. Eskileri tekrar etmicem. Her şeyin suçlusu bazen yine benim sanıcam. Bazen bunu zerre umursamıcam ama bazen de çok umursucam. Üzülcem belki. Belki yine aklıma tükürcem. Yine mahvolucam işler yolunda gitmeyince. Ama her seferinde olmasa da ara ara bişiyi mutlaka hatırlıcam. Hatırlıcam ki; bu yanlışlar, hatalar, zaaflar… hepsi bana ait, hepsi benim bir parçam. Hatalı da olsa. B.ktan da olsa. Hepsi benim anasını satiiim. 

Bu yüzden 2024’de kendimi daha çok sevicem. Kendime daha çok şefkat göstericem. Nihayetinde bir Havva kızı olduğumu ve hatasız Havva kızı olunamayacağını bilicem. Bir ölümlü olduğumu, o nedenle birilerine/birşeylere ayırdığım emek ve zamanın çok kıymetli olduğunu daha çok düşüncem. Ona göre ayırıcam. Ya da ayırmıcam. Kendime daha çok sarılcam, hatta zor zamanlarımda öpüp koklucam. Yoklucam. Ha bi de, daha az ulaşılabilir olucam. Kendimi hatırlatarak varolucaksam zaten unutulayım. Unuut, unuuut beni.. Bazıları dünde kalmalı. Gerekiyorsa ben de kalıcam. Kaliim anasını satiim. Bırak beni oraya. Götüürmeee beniii gittiğiin yereee.

Geldiysem de, gidiyorum işte. Bazen gitmesini de bilmeli. 

Bir taşı on bin defa da havaya atsan kuş olmaz demiş Aristo. Aristo boş yapmaz. Herif filozof. Hem de antik Yunan. En babalardan. 

Aristo babayı onurlandırıcam. Enerjimi doğru insanlara ve işlere harcıcam. Taştan kuş, kuştan da taş olmucanı bilicem. Ne zaman yine kendimi kaptırsam, bunu dank edicem ve Aristo babanın ruhuna üç kulhüalla ve bir elham patlatıcam. 

Yasaklı olanlar kalbi yorar. Engel engel üstüneyken, zihnindeki mesafeler sıfır noktasındadır. Ne büyük bir yanılsama. Oysa çoktan okunan kitaplar rafına kalkmışsındır, çoktan. 

Lafı ne uzattın be kızım?! O zaman, susucam. Daha çok susucam. Konuşan kendini tekrar eder dururmuş çünkü. Ben etmicem. 

Haydin, mutlu yıllar! 🎄🎊🍀🥂🌸 Hoş geldin 2 🪩 2 4!