Kırkikindi diyorlar buralarda adına. Bilir misin? Bilemezsin. Sizin oraların yağmurları farklı. Kırk gün boyunca ikindi vakti yağan bahar/yaz yağmurları bunlar. Ne kadar da şairane bi giriş yaptım, değil mi?
Küçük tesadüflere büyük anlamlar yüklemekte üstüme yok. Ah, ne çoraplar ördüm başıma. Bir bilsen. Bilmesen daha iyi ama. Çok kızarsın kesin bana. ‘Ah be Çaylak, ne yaptın sen?’ dersin. ‘Niye böyle bir şey yaptın ki?’ dersin. ‘Keşke yapmasaydın.’ dersin. ‘Yanlış yapmışsın.’ dersin. ‘Hem de çok yanlış…’ Bu söylemlerinin yumuşatılmış versiyonları tabi. Ağzını kesin bozarsın çünkü. Biliyorum. Haklısın. Bozulmayacak gibi değil. Ama sen yine de bozma. Buraya ayıpçı şeyler yazmak istemiyorum şimdi. Biiiiipliyorum.
Ah ahh! Duygularımı ve paramı asla kontrol edemiyorum. İkisi de çok gereksiz yerlere gidiyor. Ne yapıcam ben böyle ya büloog ? Kurtar beni, nolursun. Yalvarıyorum. Nolur. Resetle beni. Fabrika ayarlarıma geri döneyim. Pliiiiizzz.
Sersem sersem dolanıyorum ortalıkta.
>>>>
Dinle, ey yolcu! Madem buralardan geçiyorsun, sen de dinle. Başıma yeniden ördüğüm bir başka çorap da bu. Neden mi?
Kırkikindilerde, pişmanlıklardayım.