11 Haziran 2021 Cuma

AŞIM ŞEEKKİİİLL, YOLUMDAN ÇEEKKİİİLL!

İnsanın vücudu, onun yegâne varlığı! Bu nedenle, sündükçe sünen ve her kafadan başka bir ses çıkan bu pandemi sürecinde, hepimizin endişeleniyor olmasından daha doğal bir şey yok. Şimdilerde hızlanan aşı takvimi ile birlikte akıllarda yine aynı soru: Hangi aşıyı olmalıyız? 

??Piontek vs. Sinoviç??

Hele de bizim memleket gibi plansızlığın/programsızlığın kitabını yazmış, random bir ülkede böyle şeylere kafa yoruyor olmak ekstra yorucu. 

Efsane karikatüre güncelleme geldi!!!

O yüzden ‘gidin aşınızı yaptırıp, geçin!’ demek öyle kolay değil(di). Tâ ki, bugün gidip ilk dozunu olduğum Biontech aşısı tecrübeme kadar. Oldum. Oldum ama.. Bir sor: neden oldum? Nasıl oldum? 

13 Eylül’de üniversitelerin açılacak olması bağlamında, devlet babanın biz akademisyenlere tanıdığı aşı olma hakkından faydalanırken, aylardır okuduğum haberlere, takip ettiğim onca yayına gömdüğüm zaman, resmen çöpe gitmiş gibi hissettim. 

Çünkü aşı seçme hakkımız var gibi görünse de, aslında yok(tu). Sinovac’ın adı var(dı), ama kendi yok. Hastane tercihi yaptıktan sonra kayboldu. Yani anlayacağınız, tek seçenek Biotech(di). 

Bi ara Biontech kara borsaydı, şimdilerde ise Sinovac bulunmaz olmuş. Artık sıra bize gelinceye kadar Sputnik mi olur, Moderna mı olur, Alla’m sen kararla yarabbim derken, artık sevsek de sevmesek de Biotech oluyoruz. Olmak zorundayız yani bu süreçte. Oldum da nitekim. Zorunlu seçmeli olarak. 

‘Buldun da bunuyor musun, bre densiz?’ diye sormazlar mı adama!  

Yaşadığımız ülkenin bilincinde olup, geçen aylarda nerdeyse duran aşı takvimi ve aşısız kalma diye bir gerçeği de göz önünde bulundurunca, bir anlamı kalmadı artık aşıları yarıştırmanın. Malesef geldiğimiz sonuç bu.

Biontech vs. Sinovac ya da Sputnik vs. Astrazeneca karşılaştırmasının bittiği yerdeyiz. 

Demek ki neymiş? 

En iyi aşı, sana çıkan aşıymış! Senin olan aşıymış! 

Şükür sebebiymiş! Oturup Allah’ına dua etme vesilesiymiş. 

Tüm bilirkişiler de öyle demiyor muydu zaten? 

Tanıdığım tüm sağlık çalışanları, doğru bir şey yaptığımı söylediler tekrar bugün. Sonuçta benden çok daha konuya vakıf bu insanlar, değil mi? (Evet!) 

Ayrıca, Dünya Sağlık Örgütü ‘nün tanıdığı bir aşı Biontech. Avrupa ve ABD nüfusunun çoğunun aşılandığı aşı ve Avrupa’da geçerliliği var. Onlar öyle yaş tahtaya basmazlar.   (di mi ama?)  İlaveten, mutasyonlara karşı çok daha etkili olduğunu kanıtlayan çalışmalar da var. ( var var!)

Ancak çok yeni bir aşı olduğu ve farklı bir teknoloji ile üretildiği için, Sinovac’tan farklı olarak, orta ve uzun vadede etkileri belli değil ve olabileceklerden ötürü sorumluluğun tamamen kendimize ait olduğuna dair kağıt imzalıyoruz aşıyı olmadan önce ( zurnanın zırt dediği yer!) İnsan elbette geriliyor. Endişeleniyor. Can bu, tatlı. Hoş, yarın ne olacağını, başımıza ne geleceğini  biliyor muyuz ki? Hayır. Hayat bu. Bu kadar kasmaya gerek var mı? Tabi ki yok! ( ama reelde öle diil işte, sal gitsin olmuyo) 

Düşün düşün… sonu yok! Ne yazık ki, bolca bilgi kirliliği var. Yaptırsan bir dert, yaptırmasan bir dert(ti) aşıyı. Ben yaptırdım. Kafam rahatladı (rahatladı mı? kısmen). 

10 yıl sonra göz rengim maviye filan dönerse bu yazıyı editlerim artık. (olumluyorum) Napi’m! Ömrüm yeterse yaşayıp göreceğim. 

Şu an dünya olarak, hepimiz birer denekten farksızız! Bu bir gerçek. Ama şu önümüzdeki 6 ayı hele bi öteleyelim de, sonrasına bakcaz artık modunda da olmak zorundayız bir yerde. Dünyacak! Show must gooo onnnn yani! 

Hayatta her şey kısmet! 

Maskesiz, mesafesiz, o eski,  rutin ama güzel günlere yeniden dönebilmek dileğiyle cânım okurlar! Bol antikorlu bir yaz diliyorum hepimize. 

Aşı bireysel değil, toplumsal bir hareket şu an artık! 

Bir vatandaşlık görevi bu! 

‘Aşı yaptırmıcaaam’ artizliğinin, çıkıntılık yapmanın hiç sırası değil. 

Halk sağlığı söz konusu! 

2000 kişinin olduğu binaya girip çıkıcam her allahın günü sonbaharda şahsen ben. Sizi bilmem. 

Aşınızı olun, olun! Bilime inanın. Bilime güvenin. 

Şifa olsun inşallah. 

Sıranız gelince, açıp bu postu bi daha okursunuz. (belki de editlemiş olurum, ikinci dozu da olurum filân) 

Sağlıkla kalın. 

Sevildiğinizi bilin. 

Kisss yaaaa! 




3 Haziran 2021 Perşembe

MONEY TALKS canlarım!

Ve.... Yaz resmen başladı. En sevdiğim ay, Haziran’dayız. Bu ahir ömrümün en değerli anılarına ev sahipliği yapan ay. En bi sevdiğim. Kiraz mevsimi. Yârim Haziran. 

Tezgâhların Haziran güzelleri arasında, yolunu dört gözle beklediğim en güzel yaz meyvesi ise tabi ki K İ R A Z.  Benim için yaz demek, kiraz demek tartışmasız! Bu yıl nencacık yiyebilecez, onu bilemiyorum işte. Kilosu şu an itibarıyla 70 ila 80 TL arasında değişiyor. O da üstelik toptancıda. Bugün, pazarcı bi dayıya bi avuç tarttırırken sordum bi umut, ‘sonra düşer di mi?’ diye. ‘Yoğğğğğ bacııı, coğğğ da düşmez!’ dedi. Kiraz bu yahu! Çocukken hani kulağımıza takar yerdik! Hele de ben! Kiraz ağaçlarıyla dolu, bahçeli bir evde büyüdüm ben! Kasa kasa kiraz yiyen bi bebeydim. Bir avuç nedir la? Bu kime, nasıl yetsin? Bu beni nasıl kessin? İbreyi bilem kaldırmaz. 

Anladım ki, bu yaz aşağıda gördüğümüz görsele uygun bir yaz olacak, kızanlar! Lady’lik ve şuh meyve tüketimi için 2021 Haziran’ı biçilmiş kaftan! Epi topu bi avuç alabildiğimiz kirazı, hemen bitmesin diye bundan böyle, işte görseldeki gibi, bööle yiyecez. Mecbur. Tadını çıkara çıkara. Ohh, cherry! 

Dudağın yanına götürüp biraz bekleyecez ve dudakların öne ivmelenmesi için efor sarfedecez. Çekirdeği nazikçe parmak uçlarımızla alıp, ayrı bir çekirdek tabağına koyacaz. Ama bunlar çok yavaş olacak. 

Yani eskiden yaptığımız gibi 4 taneyi ağzımıza atıp, çekirdekleri direk tabağa püüüüü diye tükürmek veya çekirdekleri avucumuzda biriktirmek gibi Türk işi kiraz yeme sanatına ait alışkanlıklardan vazgeçecez. Öyle dakikada 72 tane kirazı hakkın rahmetine kavuşturmayacaaz.  Hayvanlığın alemi yok! Yavaş ve elegan olcaz. 

Tamam anlıyorum acelenizi. Kiraz erken kurtlanıyor ama yine de başımızdaki büyüklerin elbet bir bildiği var. Allah razı olsun hepsinden! Belli ki içimizdeki öğütücü onları rahatsız ediyor! 

Doğma büyüme Bakingham saraylıymış gibi kırıtarak yiyen bi leydi olmak kadar, üzüm, çilek, muz ve kiraz görünce bi Pileyboy kızı olmak da hepimizin hakkı! Türk kadınını muhasır medeniyetlerin hatunlarına yakınlaştırmak için hep bu çabalar! Elmayı özellikle bu ekibe katmadım. Neden??? Zatiiii elmayı bıçak eşliğinde çok şuh ve vahşi yiyen bi toplumuz da ondan! 

Yaz deyince; kirazdan sonra, deniz gelir benim için! Yaz demek, püfür püfür iyot kokusu demektir. Parmaklarım buruşuncaya kadar suda kalmak demektir. Kumdan şaheserler yapmak, deniz kabuğu toplamak demektir. Güneşi denizde batırmak en sevdiğim yaz aktivitesidir. Benim gibi bozkırda, denize hasret yaşayanlar bunu çok iyi bilir! 

Yeni normalleşme bağlamında, bu yaz deniz deniz, koy koy gezmeyeni öpsünler diye büyük büyük konuşmak istiyorum ama asıl otelciler/villacılar bizi öpcek gibi duruyor! O nasıl fiyatlar abi? Zannedersin mülkü hepten satın alıyorsun! En kıytırık otel günlük 1000 liradan başlıyor. Bırak Kaş’ı/ Kalkan’ı, itin öldüğü yerdeki villanın ise ölüsü günlük 2000 lira. 

Ben ne zaman, nasıl denize gircem ya? 

İlk temas anında totom donacak, onu biliyorum. Ama her sağlıklı Türk bağyanı gibi bendeniz de ilk önce dizlerime kadar girip, yarım saat diz boyunda takılıp, sağa sola bakınıcam  (zaman kazaniciim). Yarım saat de bel boyunda takılacam. Sonra benden önce dalan birinin ‘gir valla, suyun içi çok güzel, girince alışıyorsun’ demesini bekliceem. İlk suya giren kobayın bile ‘suyun içi dışarısından sıcak’ onayı bile o an için bana yetmicek. Etrafımda bir Türk erkeği varsa, ıslatmasını bekliycem, kaçıcam ve ‘yapmaa yaa, lütfen valla giremem bak’ dicem. Tüm aşamalardan başarıyla geçtikten sonra, artık plajdan izleyenlere ayıp olmasın diye kendimi sırt üstü suya bırakıcam. Sonra Avusturyalı bir arkadaşımın bi yorumu gelcek aklıma ve sırıtıcam: ‘Yunanlar ve Türkler niye denize girmeden önce suyun ortasında öylecene duruyorlar? Niye hemen girmiyorlar?’ diye. 


Küçük, ufak tefek bir Dilek’ken bile denize girmeden önce 40 saat ayakta düşünüyormuşum. Denizin ortasında bile kafa patlatan bir sayko olduğumu sanıp durdum hep yıllardır. Meğerse her Türk ve Yunan bağyanı gibi, denizle hemen şappıdı şuppudu olamama geni taşıyormuşum, nerden bileyim?!

Ama bu yıl, denizi öyle çok özledim ki, kavuşmamız muhteşem olcak! Bu bir avuçluk kiraz maddi darboğazını bile aşamazken, otel/villa zor. Yazlığa kaldık. Olsun! Çok şükür! Olmayan napsın?

Bu yaz, bir ilke daha imza aticiim. Cumburlop atlayıp, denizi taşırmayanı öpsünler! 

Ha tabi bir de, uzadıkça uzayan bir akademik takvim sorunsalı var ki, sormayın gitsin! Bi bitmedi ya şu online ucubesi! Kabus gibi. Daha 2 ders haftası var! Şaka diil, haa! Tonla ödev var ayrıcana! Bunun sonra finali var! Bütünlemesi var! Mazereti var! Varoğlu var! Allah’ım sen kararla yarebbim! 

Kötülüklere, olumsuz duygu ve düşüncelere fırsat vermiyoooz, yoğğğğğ! Kalbimizi güzel güzel koruyooz. Haziran bu, kolayına gelmiyoo. Kurban olurum ben ona! Her türlü kabulüm o! Yârim Haziran o! Şurda vefâsız bi sevgili gibi bitip gideceği güne ne kaldı? Zaten 30 gün çekiyoo. Hain. 

Hem hayatı, hem verdiklerini, hem aldıklarını ‘hediye’ olarak kabul edince Şeyma Subaşı şansını çok da kafaya takmıyorsun! Böyle bir gerçek var ama, var. İnkâr edemez hiçbir dişi bünye! Şeyma Subaşı balı denen bir şey var! Literatüre geçmeli. TDK, deyimler sözlüğünü güncellemeli. Kadın hangi yarımküre yazsa, soluğu orda alıyor! Kadına her mevsim  Y A Z


Kutu açtırarak yürümeye başladığı bu şans yolunda, geldiği nokta gerçekten takdire şayan! Dünyada 7.6 milyar insan içinde bulunan sadece 2 bin milyarderin birini zaten çok önceden kafalamıştı ve ikincisini de kafalamak üzere. Sayısal lotoda 2 kere üst üste büyük ikramiyeyi kazanmakla aşağı yukarı aynı oran bu. Permütasyon/ kombinasyon bilen varsa beri gelsin. Hatam varsa düzeltsin. 

Yaşıyor bu hayatı, dibine kadar. Tektaşlar! Miami’de villalar! Onun için kapatılan uçaklar! Son model jeepler! Ibiza’da ‘I Said Yes’ iventi. Gerçekten merak ediyorum. Bu hatunda olup da, biz diğer kadınlarda olmayan şey ne? Kime takılsa maymun ediyor. Adamın aklı gidiyor. Güzellikse, geçiniiiiz! Analar neler neler doğuruyor! Tamam, mermi gibi vücudu var ama takıldığı adamların etrafındaki hatunların her biri zaten birer Victoria Secret meleği. Şeyma dediğinin esamesi okunmaz! Ama ne yapıyorsa yapıyor, onca şehla hatun arasından birinci sıraya çıkmayı başarıyor. 24 ayar altın kaplattı desek? O olabilir bak! Gidip dudak, kaş, çene yaptırıncaya kadar onu mu yaptırsaydınız? (Bunu okuyan kadın okurlar ‘lan acaba?’ demiş midir şimdi?) Herkesi mutlu edemezsin çünkü pizza değilsin ya da sevgilimin malıyım gibi müthiş felsefi argümanlar sunabilme yeteneği desek? Ya da ataları gibi Lidyalı olabilir. Ama bunu kanıtlayamam. Alla’m. Gamsız! Dünya batsa eğlencesinin peşinde! Eğlenirken eğlendiriyordur da kuşkusuz! Belki de nedeni bu. Adamlar neşeli hatun sever! Helâl kız sana bu yollar! 

Kadının kitabının basımı yenilensin en bir hızlısından! Yetkilileri göreve çağırıyorum! Zaman bu zaman. Çünkü soruma hâlen geçerli bir cevap bulamadım. Şeyma’da olup da, biz diğer kadınlarda olmayan şey ne? Zengin koca arayan, çirkin ve gözü yaşlı kızların iç sesi gibi oldum! Farkındayım. Tövbe bismilllah! 


Neyse, bu hatunu çok fazla kafaya takmaya gelmez. Yoksa manyak olcaz! Boş kıskançlık yapmanın alemi yok. Özel olarak takip etmediğim halde bu kadar bilgiyi kafama sokmuş bak. Bilim insanı olsa, Nobel’i alacak kişi demek ki. Amacına ulaşmak için bu kadar çalışan çok az kişi vardır. Yaşadığı hayatın, yaptığı işin adı her neyse, tam anlamıyla hakkını vermekte. Kutluyorum valla. Ama tabi ki adama kalp krizi geçirten bi Defne değil kendisi! Konu nerden nereye geldi bak?! Bu bir Y A Z yazısıydı. 


Canımızı sıkmıyoooz, yoğğğğğ! Olumluyoooz! 
Önümüz Y A Z. <3

Güzel bir ses gelsin mi şimdi bize? Hadin. 

>>>>